Kayseri’de bir zamanlar şehrimizi övmek için söylenen sözler “halısı, pastırması…” diye başlardı. Halısı, pastırması derken baktık ki zamanla “halısı” sözü ortadan kalktı. Aynı Kayseri sahtiyanının, Sarız ve Gömürgen kiliminin başına gelenler gibi… Kendileri gitti adları kaldı yadigar… Çünkü, kuru kuruya kadan alayım, tıkır tıkır kurban olayım demekle bu işlerin yürümediği ortaya çıktı.
Kayseri halısı, Bünyan ve Yahyalı gibi iki büyük merkez ortaya çıkardı ama Kayseri’nin hemen hemen her ilçesinde, kasabasında, köyünde dokunmaya başlamıştı. Sonra nazara geldik ve el halılarından büyük bir kaçış başladı. Sadece halı, kilim değil, yüzlerce farklı dokuma da aramızdan ayrılıp gittiler, adları kaldı yadigar. Biz o yok oluş yıllarında yine yöneticileri uyarmayı vazife bildik ama dinleyen kim, herkes kulağının üstüne yattı.
İbni Batuta’nın Kayseri’ye geldiğinde 14. Yüzyıl Kayseri’sinde bütün camilerin, medreselerin, hanların, sarayların birbirinden değerli Türk halıları ile bezenmiş olduğunu büyük bir gururla okuduk da Türklerin insanlığa en büyük armağanı olan Türk halılarını bir büyük halı müzesi kurarak yaşatmayı beceremedik. Halı tezgahlarımız ve kullandığımız halı müştemilatı ve dokuma aletleri, yüzlerce halı tipi ve modelinin yer aldığı büyük bir halı kültürüne sahip çıkamadık.
O günlerde “aslansın hocam, çok iyi yazmışsın hocam” diyenler nedense üstlerine hiç vazife almadılar. Eski halılarımıza “yoşuk” dedik ve onları değersiz gördük, sokak sokak gezen çerçiler dünya kadar antika halıyı toplayıp vatandaşa da plastik leğen kap kacak veriyorlardı. Sonra bizim camilerimizde ve mezcitlerimizde de birçok antika halı vardı. Çünkü, vefat eden şahsın başta seccadesi olmak üzere kullandığı halıları camilere bağışlanıyordu. İşte o antika halılara musallat olan hırsızlar camilerimizi soydular. Onların soyamadıklarına da Diyanet sahip çıkmadı ve İstanbul’daki bazı vakıflara bu halıların intikal ettiriliş biçimini hiç anlamadık ve bugün dahi anlamış değiliz. Şu an tarihi Türk halılarının çok büyük bölümü maalesef ki yurt dışında… Gir ağla çık ağla… Kur’an-ı Kerim ayetleriyle bezenmiş bir halının yurt dışına çıkarılmış 400 yıllık bir halının bir gayrimüslim antikacının eline geçmesinden ne fayda umdunuz acaba? Tarihi Türk halılarıının Ermenilerin eline geçtiğini ve halının kendilerine ait bir dokuma olduğu iddiasıyla bizim halılarımızla bizi vurmaya çalışmalarına ne dersiniz? Bu memlekette milli duyarlılıktan yoksun birçok adamın milletizin başına nasıl püsküllü bela olduklarına şahit olduk. Kısaca bize yazık oldu, çok yazık oldu.
Kayseri’de halı müzesi kurmak için vaktin çok geç olduğunu düşünmüyorum. Sayın Valimizin şehrimize kattığı bu rüzgar, halı ve dokuma müzesinin kurulması ile bizi büyük vebalden kurtarabilir. Kayseri’ye gelen insanları eli boş göndermek yerine, ödev için bunca zaman kapımızı çalan onca öğrenciye yardımcı olmak için, bir büyük medeniyetin yaşatılması namına halı müzesi bir an evvel kurulmalıdır. Sayın Valimizi ve Büyükşehir Belediye başkanımızı Türk Millleti adına göreve davet ediyorum.
Notlar:
→ Kayseri halısında Türk düğümü atılır. İlk Türk halısı Pazırık halısı ile sıra sayısı aynıdır.
→ Halılarımızın modellerine verdiğimiz adlar, tarihi Türk şehirlerinin adlarıdır. Buhara, Semerkant, Kaşani, Şirvan, Kazak gibi…
→ Halı kelimesi Türkçedir ve kalın kelimesinden gelir. Kayseri’de kalın demek geline verilen çeyiz demektir. Eski zamanlarda geline verilen en önemli çeyiz halıdır.
→ Kayseri Bölgesinde kilim modelli halılara Kazak denir.
BÜNYAN ANAĞRA (ANAKARA) HALISI
Her bir rengi ayrı koyundan alınmış. Bu tür boyanmamış ve doğal yünden dokunmuş halılara anağra (ana kara) adı verilir. En az 100 yıllık bir Bünyan halısı. Model Bademli sanırım. Göbekte sekiz tane Selçuklu Bademi var.
Halıların ortak bir dili var. Fotoğrafta Azerbaycan'ın Şirvan modelli halıçasını görüyorsunuz. Aynı modelli halı Bünyan'da da var. Adı da "Şirvan" Diğer modellerimiz Buhara, Kazak, Anağra da acaba bizim köklerimizi açıklamaya
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen görüş ve düşüncelerinizi buraya yazınız.