Mümtaz Hacıpaşaoğlu'nun anısı: Geçmiş zaman olur ki...


Seksen öncesi ve ben Bünyan Namık Kemal İlkokulu ikinci veya üçüncü sınıfındayım. Okullar arası koşu yarışı yapılacak ve hayatımda katılacağım ilk müsabaka. Babam koşuya katılacağım için bana ilk spor ayakkabımı almıştı ve ben o gün sabaha kadar spor ayakkabılarımı başucuma koyup o şekilde yatmıştım. Sabaha kadar kaç kere kalkıp da o ayakkabılara baktığımı hatırlamıyorum.
Cumartesi veya pazar günüydü. Sabah erkenden kalktık ve kahvaltımızı yaptık. Annem, babamın bana daha önceden aldığı tişörtümü ,eşofman altını ve spor ayakkabımı giydirdi. Allah rahmet eylesin nur yüzlü Anneannemin ;
-Aman Gadasını aldığım, terini üşütme ,soğuk su içme …
Annemin ;
-Aman oğlum yorulursan hemen yarışı bırak, kendini zorlama
nasihatlerinden sonra babamla birlikte bahçeye çıktığımızda üzerimdeki tişörtüme bakarak Rahmetli dedemin ;
-şimdiden oğlanı da alıştırmışsın
Sözüne o zaman pek bir anlam verememiştim.
Benim içim içime sığmıyordu..İlk defa bir yarışmaya katılacağım ve bir sürü insan beni izleyecekti. Ve nihayet beklenen an geldi ve babamla birlikte yürüyerek Rahmetli Oğuz AYER’in kasap dükkanı önüne geldik. Bu kasap dükkanı Bünyan’ın çarşı merkezinde bulunur ve bütün bayramlar ve müsabakalar buranın önünde yapılırdı. Yarışların varış noktası burası idi.
Herkes bana bakınca gülümsüyor, babamla toka yapıyor, benimde yüzüme bir makas atıp gidiyordu. Orada bir sürü çocuk vardı ama bana yapılan bu müthiş ilgiye anlam veremesem de hoşuma gitmişti.
Babamla selamlaşırken bana bakıp görmezden gelen ve hemen yanımızdan ayrılan birkaç kişide yok değildi. Onların bu tavırlarına da bir anlam verememiştim.
Benim gibi yarışa katılacak çocukları minibüslere bindirip, yarışın başlayacağı yere getirdiler. Kendimi profesyonel bir sporcu gibi hissediyordum. Beden eğitimi öğretmeninin düdüğüyle yarış başladı. Ben son sürat yarışa başlamıştım. Biranda herkesi geçip en öne geçmiştim. Yollardan yarışı izleyenler beni görünce alkışlıyor ve bağırıyorlardı, ben de bu taze ayakkabılar bayağı işe yaradı beni nasıl jet gibi koşturuyor diye düşünüyordum. Hiç yarış tecrübem olmadığı için bütün enerjimi yarışın birkaç yüz metresinde harcadığımdan yavaş yavaş arkalarda kalmaya başladım ve insanlar beni teker teker geçmeye başlamışlardı. Ama arkalarda kalmama rağmen beni gören herkes yinede alkışlamaya devam ediyorlardı. Benim takatim tükenmiş, nefes alamaz duruma gelmiştim. Bir ara yarışı bırakmayı düşündüm ama bana bunca iltifat eden insanlara, en önemlisi babama ne diyecektim. Onların yüzüne nasıl bakacaktım.Spor ayakkabılarımda yeniydi ama niye geride kalmıştım? Ama yarışı mutlaka tamamlamalıydım. En sonlarda varış noktasına yaklaştığımda artık bırakın koşmayı ayakta duracak enerjim kalmamıştı. Ama insanlar beni avuçları patlarcasına alkışlamaya başladılar. Herkes beni gösteriyordu. Çocuk aklımla bu olaylara anlam veremiyordum. Farkında olmadan yoksa ben birincimi olmuşum, o zaman beni geçen arkadaşlarıma ne olmuştu diye düşünürken yarışı tamamladım.
Siz de merak ettiniz değil mi, bana yapılan bu ilginin sebebini.
Bana yapılan bütün ilginin sebebi annemin bana sabah yarışa gelirken giydirdiği, babamın bana Ankara’dan getirdiği önünde ve arkasında kocaman bir BOZKURT ve etrafındaki dokuz yıldız bulunan tişörtteymiş.
Bu yarışı kazanamamıştım ama, en sonlarda da olsa yarışı bitirmenin ve en önemlisi yarışırken taşıdığımız misyonun kazanmaktan daha önemli olduğunu öğrenmiştim o gün.
Saygılarımla….
Mümtaz HACIPAŞAOĞLU

Yorumlar