Çoban Kızı

1939 yılında yayınlanan bir oyunuyla Pulitzer ödülü kazanan ancak refah düzeninin sanat üzerinde üstünlük kurmaya hakkı bulunmadığı gerekçesiyle ödülü reddeden William Saroyan´dan güzel bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.”
Mell Sert

Büyükannemin baş lafıdır, her erkeğin bir uğraşı olması gerektiğini söyler durur. Geçenlerde yemek masasında gene çıkıştı bana:

-Elinden bir iş gelmeli; insanlar için yararlı bir şey yapmayı öğrenmelisin; topraktan, tahtadan, metalden ya da kumaştan, yeter ki öğren. Genç bir erkeğin elinden saygıdeğer bir iş gelmemesi hiç de hoş değil. Yapabildiğin bir iş var mı? Basit bir masa, sandalye, kap kacak, kilim, kahve fincanı yapabilir misin? Elinden gelen bir iş var mı?
Büyükannem öfkeyle karışık bakıyordu bana.
-Biliyorum, dedi. Yazar olmak istiyorsun, belki de oldun bile. Herhangi bir uğraş sahibi olmak için yeterince sigara içtiğin kesin; bütün ev duman altı. Fakat elle dokunulur gözle görülür, kullanılabilen bir şeyler yapmayı öğrenmelisin.

-Bir zamanlar bir Pers kralı varmış diye başladı büyükannem. Bu kralın bir oğlu varmış. Oğlan bir çoban kızına aşık olmuş. Krala gidip söylemiş bunu; o kızla evlenmek istediğini de eklemiş sözlerine. Kral, sen benim oğlumsun demiş, ben ölünce sen kral olacaksın. Nasıl olur da bir çoban kızıyla evlenmek istersin? Oğlan da kızı sevdiğini ve ileride onu kraliçesi olarak yanında görmek istediğini söylemiş babasına.

Kral, oğlunun kıza karşı duyduğu sevgiyi, Tanrının bir isteği olarak görmüş ve peki demiş. Bir haberci gönderip kızı senin için isteyeceğim. Haberci, kıza gidip bu isteği ilettiğinde, kız "kralın oğlu ne iş yapar" diye sormuş. Haberci, " o kralın oğludur, hiçbir iş yapmaz" demiş. Kız, cevap olarak " bir iş yapmasını bilmesi gerek" demiş. Haberci de kızın dediklerini krala iletmiş.

Kral, oğluna "Çoban kızı senin bir iş tutmayı öğrenmeni istiyor." demiş. “Hala onunla evlenmeyi istiyor musun?” diye sormuş. Oğlan "Evet!" demiş, “Bir iş yapmayı öğreneceğim. Örneğin buğday saplarından hasır örmeyi…” demiş. Kralın oğlu 3 gün içinde, renkli süslemelerle hasır örmeyi öğrenmiş. Haberci yine yola düşmüş, kralın oğlunun ördüğü sepetleri kıza göstermiş. Kız, bunları görünce, kralın sarayında gitmiş ve kral oğluyla evlenmiş.

Kralın oğlu, bir gün Bağdat sokaklarında gezerken karnı acıkmış. Temiz bir lokanta görünce içeri girip bir masaya oturmuş. Fakat o yerdeki hırsızlar ve katiller, hali vakti yerinde olanlara tuzak kuruyormuş. Kralın oğlunu kaçırıp bir zindana atmışlar. Gencin kralın oğlu olduğunu bilmiyorlarmış. Bir gün kralın oğlu, kötü adamlara, bir beceriye sahip olduğunu, buğday saplarından güzel hasırlar yapabildiğini ve bunların iyi para getirdiğini söylemiş. Adamlar, hemen öbek öbek buğday sapı taşımışlar zindana. Genç adam da oturup üç tane güzel hasır örmüş ve adamlara, bu hasırları Pers kralının sarayına götürürlerse hasır başına 100 altın vereceğini söylemiş.

Kral, hasırları görünce, bunları kayıp oğlunun elinden çıkmış olduklarını anlamış. Gelini olan çoban kızı da hasırlara yakından baktığında desenlerin arasında Pers dilinde yazılmış yazılar olduğunu görmüş ve yazıların kocasından bir haber taşıdığını anlayıp durumu krala iletmiş.

Kral hemen askerlerini göndermiş ve zindandakileri kurtarmış. Oğlan eşini ve babasını görünce sevinçten önlerinde diz çökmüş.

“Şimdi anladın mı,” dedi büyükannem, “neden her erkeğin bir beceri sahibi olması gerektiğini?”
“Çok iyi anlıyorum” dedim, “kereste, çekiç ve testere almak için yeterli para kazandığımda,basit bir sandalye veya kitap rafı yapmak için elimden geleni yapacağım.”

William Saroyan

Yorumlar