Büyük Bürüngüz ile ilgili tarihi notlar

BÜYÜK BÜRÜNGÜZ 
Koramaz Dağı’nın eteklerinde hafif meyilli bir arazi üzerine kurulmuştur.
Bürüngüz beldesinin adının kaynakları konusunda değişik görüşler ileri sürülmüştür. Kimi kaynaklar Bürüngüz adının Prenskopolis (Prenslerin sayfiye yeri) adından kaynaklanan Rumca bir ismin Türkçeleşmiş şekli olduğunu belirtmişler; kimileri ise Oğuz Türklerinin Büğdüz boyunun adını taşıdığını kaydetmişlerdir. Özellikle Osmanlı döneminde Ulu Bürüngüz ve Kiçi Bürüngüz olarak adlandırılan köyün Büyük ve Küçük Bürüngüz olmak üzere iki bölüme ayrıldığı ve Bürüngüz obasının iki ayrı bölümünü gösterdiği anlaşılmaktadır. 
Köyün Türk yerleşimine geçmeden önceki durumu hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Romalılar zamanında köyün yakınlarında bir Cizvit Kilisesi bulunduğu rivayetleri söylenmiş ise de konuyla ilgili yeterli delil bulunamamıştır. 
16. yüzyıl kayıtlarında Bürüngüz köyünün %85’inin gayrimüslim olduğu Osmanlı kayıtlarında gösterilmiştir. 1500 yılında 99 haneli bir köydür Bürüngüz ve 4 tane bezirhanesi , bağ, bostan ürünleri, özellikleri ceviz ve keten üretimi ile öne çıkmıştır. 
16. yüzyılda köye bağlı iki mezra gösterilmişti. Bu mezralar İlbeyli ve Arpat mezralarıdır. Bugün bu mezraların yerini de tesbit etmek mümkün olmamıştır. Lakin özellikle İlbeyli veya Elbeyli isimli mezraın adı oldukça önemli gözüküyor. Bugün Gaziantep ve çevresinde yerleşmiş meşhur Oğuz topluluklarından ilbeyli aşiretinin adını taşıyan bu mezra, belki de zamanla Bürüngüz köyü ile birleşmiştir. 16. yüzyıl itibariyle Kayseri yöresinin Karamanoğulları ile Dulkadiroğulları’nın mücedele alanında kaldığı, zaman zaman Karamanlıların, zaman zaman Dulkadirlilerin eline geçtiği bilinmektedir. Özellikle de Kayseri’nin doğu kesimine Dulkadirli topluluğuna mensup Türkmenlerin yoğun bir şekilde yerleştiği de bilinmektedir. 
Halk anlatılarına göre Bürüngüz’e Türklerin yerleşimi Selçuklular döneminde olmuştur ve o tarihin anısına Gazlar (Gaziler) adını verdikleri bir mahalle, Türklerin ilk yerleşim yeridir. Yine yöre tarihçilerinin halk anlatılarından yola çıkarak düştükleri çelişkilerden biri ise Rumların oturduğu mahallenin de Karakoçlu Mahallesi olduğunu söylemeleridir. Karakoçlu şeklindeki bir ismin Türkçenin öz kelimelerinden biri olması dikkate değerdir ve Anadolu’nun birçok köyünde ve kasabasında olduğu gibi Türkmenlerin oymak adını meydana getirir. Koç, koyun, keçi gibi adları almak (Akkoyunlu , Karakoyunlu, Karakeçili, Sarıkeçili gibi ) çok eski bir Türk geleneğidir. 
Köydeki tarihi eserlerden biri, Dulkadirli Beyi Alaaddin Devle Bozkurt Bey’in adını taşıyan Alaüddevle Camiidir. Camiin yapılış tarihi H.999‘dır (M.1591) ve iş böyle olunca da camiin Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’la ilgisinin bulunmadığı, Osmanlı döneminin mimari özelliklerini taşıması sebebiyle de Dulkadirli Beyi Alaaddin Devle Bozkurt Bey’le bağlantısının kurulabileceği anlaşılmıştır. 
Bürüngüz beldesindeki diğer bir cami ise Daniş Ali Bey camiidir. Bu eser de Osmanlı eseri olup yapılışı h.996-997’dir ve M.1587 yılına tekabül eder. Bu camii de kimin yaptırdığı kesin olarak bilinmemektedir. Lakin Bürüngüz beldesindeki en eski eser 1572 yılında yapıldığı kitabesinden anlaşılan bir Osmanlı çeşmesidir. 
Bürüngüz beldesinde dikkati çeken bir başka yapı ise halkın saray dediği tarihi binadır. Bu eserin Kayseri valilerinden Padişah III.Ahmet’in veziri Hacı İbrahim Paşa tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. İbrahim Paşa’nın Kayseri’ye geldiğinde Bürüngüz’de yaptırdığı bu konakta kaldığı sanılıyor. Tarihi bir şahsiyet olan İbrahim Paşa 1604 yılında Mısır isyanını bastırmak için gittiği Mısır’da bir isyancı tarafından öldürülmüştü. 
Bürüngüz daracık sokaklarıyla Kayseri’nin diğer köylerinden oldukça farklıdır. Bu tarihi doku Osmanlının bir izi muhakkak ama taşa şekil veren eller yıllardır hep bu topraklarda yetişti. Bürüngüz, tarihin nefeslendiği bir yer, adeta taş ile ahşabın iç içe girdiği lakin taş ustacılığını bütün haşmetiyle galip geldiği bir yer. Bürüngüz insanını yüzyıllarca kavuran bir hasret olmuştur: O da İstanbul. Osmanlı döneminden itibaren sayısız ustalar yollamış İstanbul’a... Kimisi taş ustası, kimisi nakkaş, kimi demirci ustası... İşte bu durum değil midir ki o bağrı yanık gurbet türkülerini meydana getiren... 
Birer birer saydım da yedi yıl oldu 
Diktiğin fidanlar meyveye durdu 
Seninle gidenler sılaya döndü 
İstanbul yoluna diktim gözümü 
Bugün İstanbul’da Beşiktaş’ta Bürüngüzlü 800 ailenin ikamet etmekte olduğunu söylersek sanırım tarihten bugünlere ulaşan izleri daha iyi anlatmış oluruz. 
Bürüngüz, Osmanlı’ya sadece usta göndermemiş, aynı zamanda devlet adamı ve asker de yetiştirmiş. Bunlar arasında Osmanlı vezirlerinden İbrahim Paşa, Kütahya Mutasarrıfı Osman Bey, Nazilli Kaymakamı Lütfullah Efendi, Divaniye Mutasarrıfı Şaban Bey, Bağdat Divan Efendisi Osman Seyfi Bey, Urfa Mutasarrıfı Behçet Bey, Kayseri Mutasarrıfı Celaleddin Bey, Sakız Adası Mutasarrıfı Muhasıl Ağa, Mabeyn Başkatibi İbrahim Efendi, Abdülhamit devrinin su nazırı Kel Ömer Paşa, onun oğlu mekatı umumiye nazırı Rıza Paşa gibi birçok isim vardır. 

Cumhuriyet döneminde de Osmanlı dönemindeki benzer özellikleri devam etmiştir. Cumhuriyet döneminde Behçet Kemal Çağlar, Atıf Hacıpaşaoğlu, Servet Hacıpaşaoğlu ve son dönemde de Hasan Basri Üstünbaş olmak üzere dört milletvekili çıkmıştır Bürüngüz’den. 
Bürüngüz’ün sanatkar ruhlu insanlarının bulunduğunu söylemişken şair ve yazarlar yetiştirdiğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Osmanlı döneminde 
Mevlüdüm Kayseri bedeni dehli 
Ata-yı ecdadım Bürüngüz şehri 
Diyen Aşık Müdami hakkında maalesef elimizde yeterli bilgi yoktur. Yine Osmanlı döneminde Osman Seyfi Bey(şair Behçet Kemal Çağlar’ın babasıdır) ve Abdüllatif Efendi gibi divan şairleri bilinmekte ise de bilgi noksanlığımız had safhadadır. 
Cumhuriyet döneminin ünlü şairi Behçet Kemal Çağlar da aslen Bürüngüzlü’dür. 
Behçet Kemal Çağlar “Hal Tercümesi” isimli şiirinde çocukluğunun geçtiği yılları ve Bürüngüz’ü şöyle anlatıyor: 
Yalınayak basardım yaz-kış toprağa 
Odun toplamaya giderdim dağa 
Ata üzengisiz binmekti derdim 
Bazlamaya çaman sürer yerdim de yerdim 
Bezir yağı idi yanan lambada 
Yıldız saya saya uyurdum damda 
Yufka pişirmeye firez yolardım 
Yazları üst daldan kiraz yolardım 
Yonca otlatırdım sarı tosuna 
Bayılırdım yanık un kokusuna 
Güzün değirmende nöbet beklerken 
Büyük anam “yasin”, babam “Türküm ben” 
Ezberletirdi kışın her gece 
Anam baş ucuma gelir gizlice 
“Keloğlan masalı” söyler giderdi 
Nutuk söylemekti hocamın derdi 
Amcamın yanında askerdim dimdik 
Yazın köylü, kışın şehirli idik 
Mektepte leyliydim, bir uzun kıştı 
Kitaplar okudum, aklım karıştı 
Dünya güzelini düşümde gördüm 
“Maden Mektebi”ne zorla giderken 
Sonra Avrupa’yı dolaştım ben 
Çeşit çeşit süsler, keyifler gördüm 
Yine de gözümde tüterdi yurdum 
Gurbette vatanı yaman özledim 
Yine acıkınca çamanı özledim 
Yine yıkanmaya aradım dere 
Bildim, çabalamam benim boş yere 
Ben ki hep bu dağın taşın çocuğu 
Yüz yıl geçse on beş yaşın çocuğu 
Faruk Nafiz Çamlıbel, 1922-1924 yılları arasında Kayseri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptığı yıllarda Behçet Kemal Çağlar’ın da hocası olmuştur. Faruk Nafiz, Kayseri ile ilgili anılarını anlatırken hep “Kayseri’de Behçet Kemal’i yetiştirdim.” Diyerek övünmüştür.

Büyük Bürüngüz’de İki Cami 
1. Daniş Ali Bey Camii 
Camii ve çeşmesi ile birlikte 16. yüzyıl Osmanlı eseridir. Yan yana iki büyük kemerli, tonozlu namaz kılam mahalli bulunan caminin iki salonunda mihrabı vardır. Cümle giriş salonunun içindeki kapının üzsütnde iki kitabe mevcuttur. Bunlar h.996 ve 997 tarihlidir. Buradan da 1587 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır.
Caminin hemen karşısındaki çeşmenin kitabesi kitabesi okunmaktadır: 
“Nigabı köhnesin tecdit edip bir zatı zişan 
Muhammedle müsemma hem muhasıl havace divan 
Salayi aynı kevserden taraved buldu atşân 
Ola ecdadı ensabı maharen afv ü gafran 
Gılup tarihi itmamün düşürdü kilki Osman 
Hesabı böyle cari fihima aynanı tecriyan 981” 

2. Alaüddevle Bey Camii / Mescidi 
H.999, M.1591 yılında yapılmış bir Osmanlı eseridir. Kapısının üzerindeki kitabesi okunamamıştır. Mescidin H.999 yılında Aziz ve Emir Mahmud isimli kimseler tarafından yapıldığını anlatan kuzey tarafında ikinci bir kitabe daha mevcuttur. Takviye kemerli, tek tonozdan ibaret, kapısı mukarnaslıdır. Kesem yonu taştan yapılmıştır, çatısına taş merdivenle çıkılır. Giriş kapısı nişlerle süslü ve iki sütunludur. 
Halk, mescidin önünde bulunan isimsiz mezarın Dulkadirli beylerinden Alaüddevle’ye ait olduğunu söylemektedir ve caminin adının da Alaüddevle camii olduğunu ifade etmektedir. 

Bürüngüz'de tarihi kayıtlarda adı geçen iki hanım: 

Şah Hatun 
“Samağırlıların reisi Hızır Bey’in kızı ve Eretna Emirlerinden Hacı İbrahim’in hanımı olduğu söylenen Şah Hatun, günümüzde Kayseri’de Pamuk Hanı olarak bilinen, daha önce Pembe Han diye adlandırılan Kapan Hanını yaptırmıştır. Belki de Şah Hatun’un asıl ismi “Penbe” olduğu için bu hana Penbe Han adı veriliyordu. 
1520 tarihinde tapu tahrir defterinde kayıtlı vakıfların sahiplerinden biri de Hızır kızı Şah Hatun olup Ulu Bürüngüz köyü vakıf malları arasındadır. 
Fatma Hanım 
Bünyan ilçesine bağlı Büyük Bürüngüz köyünde bir Meydan Çeşmesi bulunmaktadır. Kitabesinden 1573 yılında onarıldığı anlaşılan çeşmenin kitabesinde okunabilen bölümlerde “Fatıma” adı geçmektedir. Bundan hareketle, çeşmeyi onaran kişini Fatma Hanım adlı birisi olduğu anlaşılmaktadır.





Daniş Ali Bey kimdir? Büyük Bürüngüz Kasabasına niçin cami yaptırmıştır? 

Büyük Bürüngüz Kasabasında iki tarihi camii vardır. Bunlar: Dulkadirli Beylerinden Alaüddevle Bozkurt Bey’in yaptırdığı Alaüddevle Camiidir, diğeri de Daniş Ali Bey’in yaptırdığı Daniş Ali Bey Camiidir. 

İki caminin de birbirine benzer tarafları vardır. Alaüddevle Camiinin girişinde Alaüddevle Bozkurt Bey’in mezarı bulunurken Daniş Ali Bey Caminin içinde de Daniş Ali Bey ve Şefika Hatun’un mezarları bulunmaktadır. Maalesef bütün bu mezar taşlarının kitabesi bulunmadığı için yazdıklarımız hep büyüklerimizin anlattıkları ile sınırlı kalacaktır. Lakin büyüklerimiz kendi kasabalarındaki bir bilgiyi bunca sene saklayıp bu isimleri unutmadıklarına göre, bu iki caminin de tarihi temelleri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 
Daniş Ali Bey Camii demişler. Mesela kimdir bu Daniş Ali Bey diye tarih kitaplarını şöyle bir karıştıracak olsanız, acaba neler bulursunuz? 
Daniş Ali Bey, Fatih Sultan Mehmet’in saltanattan feragat eden amcasının torunudur. Babaannesi Dulkadiroğullarından Emine Hatun’dur. Emine Hatun, Dulkadiroğullarının önemli beylerinden biri olan Nasureddin Mehmet Bey’in kızıdır. Nasureddin Mehmet Bey, Kayseri’ye Hatuniye Medresesini yaptırmış, Kayseri Kalesinin onarım işlerine de bakmış bir muhterem insandır. Emine Hatun, Osmanlı Sultanı Çelebi Mehmet’in de eşidir. 
Sultan II.Murat tahta geçince Osmanlı geleneği gereğince kardeşlerini ortadan kaldırmış fakat son iki kardeşi Yusuf ve Mahmut çok küçük oldukları için kıyamayıp fetva gereği gözlerine mil çektirilmiştir. Yusuf Tokat’a, Mahmut da Dulkadirli Beyliğine bağlı bir sancak olan Kayseriyye’ye gönderilmiştir. Rivayet odur ki Emine Hatun ve oğlu Mahmut, havası güzel, suyu bol ve yemyeşil bir vadinin içinde olan Ulu Bürüngüz’e yerleşmişlerdir. 
Mahmut Bey büyüyünce Danişmentli Sülalesinden Hızır kızı Şah Sultan Hanım’la evlendirilir. Şah Sultan Hanım’ın Kayseri’de ve Bursa’da birçok vakfının olduğu bilinmektedir. Şah Hatun, Samağırlıların Beyi, Hızır Bey’in kızı olup Eretna Emirlerinden Hacı İbrahim’in hanımıdır. Kayseri’de Pamuk Han diye bilinen ama önceleri Pembe Han diye adlandırılan Kapan Hanı onun eseridir. 1520 tarihli tapu tahrir defterinde kayıtlı vakıfların sahiplerinden olan Hızır kızı Şah Hatun olup Ulu Bürüngüz köyü vakıf malları arasındadır. İşte Daniş Ali Bey, Şah Sultan Hatun ile Mahmut Bey’in oğlu Osman’dan gelen torunudur. Mahmut Bey, Bursa’ya gidip gelirken zamanla Bursa’ya yerleşmiştir. Mahmut Bey’in oğlu Osman, onun oğlu Daniş Ali Bey ile eşi Şefika Hanım, Bürüngüz’de kalmışlardır. 
Daniş Ali Bey’in dini bilgilerinin çok kuvvetli olduğu söylenmektedir. Bürüngüz’de ve Koramaz Nahiyesinin diğer yerleşim yerlerinde vaazlar verdiği ve bu tutumunun gayrimüslimleri rahatsız ettiği anlaşılıyor. Hatta kendi adına bir camii yaptırmak istediğinde gayrimüslimler camiye karşı çıkmışlar, Daniş Ali Bey de İstanbul üzerindeki nüfuzunu kullanarak yöredeki gayrimüslimlerin Kıbrıs’a sürgüne gönderilmesini sağlamıştır. 
1579 yılında Ulu Bürüngüz’e kendi adıyla cami yaptırmayı başaran Daniş Ali Bey, vefatından sonra caminin iç bölümünde özel bir bölüme defnedilmiştir. Eşi Şefika Hatun’un mezarı da hemen yanındadır.


Bürüngüz'de Camii yaptıran Alaüddevle Bozkurt Bey kimdir? 


Şahbudak Bey'in küçük kardeşidir. 1479 da Sultan Mehmet II. nin himayesinde isyan ederek hükümdarlığı Şahbudak Beyden zorla aldı. Şahbudak'ın 1502 de Bayazıt 
II. nin yardımı ile Alaüddevle Bey'i hükümdarlıktan düşürme teşebbüsü yenilgiyle sonuçlandı. 
Alâüddevle Bozkurt Bey 1483 Temmuzunda Memlûkluların elinde bulunan Malatya'yı kuşattı. Onun bu hareketi üzerine Sultan Kayıtbay Suriye valilerine sefere çıkmalarını emretti. Memlûklularla Dulkadirli kuvvetlerinin Elbistan'da yaptıkları savaşı Alâüddevle Bozkurt Bey kazandı (Şubat 1484). Sultan Kayıtbay, bu sefer Mısır ordusunu seferber etti. Alaüddevle Bozkurt Bey, tehlikenin büyüklüğü karşısında Sultan Bayezid'den yardım talep etti. O da Yakup Paşa emrinde bir kuvvet gönderdi. 23 Eylül 1484 tarihinde Elbistan ovasında yapılan kanlı savaş, Dulkadirli-Osmanlı birliklerinin zaferi ile neticelendi.
XVI. yüz yıl başlarında Dulkadirli Beyliği'nin karşısına yeni bir düşman daha çıktı. Bu sırada Safevî Devleti hükümdarı olan Sah İsmail, Alaüddevle'nin kızı Benlü Hatun'u istedi. Bozkurt Bey bu isteği reddedince Safevî Devleti ile arası açıldı. Ayrıca Akkoyunluların zaafından faydalanarak Diyarbekir'i ele geçiren Dulkadirlilere kızmış olan Şah İsmail bu bölge üzerine hareket etti (1508). Osmanlı topraklarından geçerek Elbistan'a kadar gelen Şah İsmail'e karşı ülkesini koruyamayacağını anlayan Alaüddevle Bozkurt Bey, sarp Turna dağlarına kaçarak Memlûklular ile Osmanlılardan yardım istedi. Memlûklular bu yardım isteğini cevapsız bıraktı. Osmanlıların gönderdiği yardım ise kisin bastırması üzerine gerçekleşemedi. Şah İsmail Dulkadir ilini yakıp yıkarak ülkeyi harabeye çevirdi. Harput kalesini ve Diyarbekir'i zapt eden Şah İsmail ülkesine döndü 
Osmanlıların desteği ile Dulkadirli Beyliğinin başına geçmiş olan Alaüddevle Bozkurt Bey, Osmanlı kuvvetlerinin Memlûklu Emiri Atabek Özbek karşısında sürekli yenilmesi üzerine Memlûklulara yaklaşarak Osmanlılara karşı cephe aldı. Yavuz Sultan Selim İran seferine giderken Alaüddevle'nin Şah İsmail'e karşı düşmanlığı sebebiyle harbe iştirakini istemiş ise de, Alaüddevle bunu kabul etmediği gibi, kendisine bağlı bazı aşiret kuvvetleri Osmanlıların zahire yollarını vurdu. Bu sebeple Yavuz Sultan Selim, Şehsuvar Beyin oğlu olup, babasının ölümünden sonra Osmanlılara iltica eden ve Çaldıran savaşında büyük hizmeti görülen Ali Bey'i Kayseri ve Bozok sancaklarının idaresi vazifesiyle Dulkadirli sınırlarına tayin etti. 
Yavuz Sultan Selim, veziriazam Sinan Pasa'yı kırk bin kişilik bir kuvvetle Dulkadirli ülkesinin zabtı için gönderdi (1515). Şehsuvaroğlu Ali Bey de bu kuvvetlere öncülük yapmak üzere orduya katıldı. Osmanlı ordusuna karşı çıkan Alaüddevle Bozkurt Bey, bozguna uğrayınca Elbistan'ın güneyindeki Turna dağına çekildi. Sinan Paşa onu takip ederek bir kez daha bozguna uğrattı. Alaüddevle Bozkurt Bey burada oğulları ve akrabaları ile birlikte öldürüldü. 

Alaüddevlenin ölümü hakkında Besim Atalay şu rivayeti yazar. 

"Turna Dağında yenilen Alaüddevle askerleriyle beraber Andırın istikametine kaçar, asker açlık ve sefaletten kırılır. Tek başına kalan ihtiyar emir rastladığı bir çobana "Al şu silahı vur öldür beni" der. Çoban, "Seni öldürürsem beni de öldürürler" diye cevap verir. Bunun üzerine yanında taşıdığı bir heybe altını çobana veren Alaüddevle "Bunlar senin olsun, beni şu canımdan kurtar" der. Bunun üzerine çoban kendisini öldürür. 
Bu olaydan sonra Dulkadir Beyliği arazisi tamamen ele geçirilerek Osmanlıların yüksek hakimiyetinde olmak üzere Sehsuvaroğlu Ali Bey'e verildi. 
Dulkadir beyleri arasında en çok imar faaliyetlerinde bulunan bey Alaüddevle Bozkurt Bey'dir. 
1480-1515 yılları arasında hüküm sürmüş olan Bozkurt Bey'in yaptırmış olduğu en önemli eser Elbistan'da bulunan Alaüddevle Bey Camii (Cami-i atik)'dir. 
Vakfiyesinden 1501 yılında yaptırılmış olduğu anlaşılmaktadır. 
Alaüddevle Bozkurt Bey bundan başka Elbistan'ın Ceyhan mahallesinde bulunan Ümmet Baba Camii (1500), 
Gaziantep'te Alaüddevle Bey Camii, 
Haruniye'de Haruniye Camii, 
Maraş'ta Ulu Cami ve Bağdadiye Medresesi, 
Pazarören'de Zamantı Kalesi Medresesi gibi eserler yaptırmıştır. 
Adıyaman Ulu Camii'nin de Alâüddevle Bozkurt Bey zamanında yapılmıştır. 
Kırşehir’de:- 
-Ahi Evran Camii ve Türbesi: Kırşehir merkezde 1481 yılında Alaüddevle Bozkurt Bey yaptırmıştır 
-Karayusuf İni Köyü camii: Köyün malikanesini de camiye vakfetmiştir. Bu camiinin Dulkadirli İnlimurat Köyündeki 1963 yılında yıkılmadan önceki cami olup, bu tarihte torunları tarafından yıkılarak yerine aynı mimaride sanat kaygısı olmayan bir cami yaptırılmıştır. 
-İğdecik Köyü Camii 
-Hacılar Köyü Camii 
-Halifeli; (Ağca Meşhed) Köyü Camii. Kırşehir'in bu adla bilinen bir köyü yoktur. Kırıkkale merkez ilçeye bağlı bir köy olup, adı Işıklar olarak değiştirilmiştir. 
-Kaman Aydınlar(Sofular) Köyü Cami
S.Burhanettin AKBAŞ

Yorumlar