LALEBELİ’NİN EŞKIYASI NECİP (BİLGİLİ) 1895-1928 :
Para ve mal sahibi olmak için, bazılarının da toplumda gördüğü veya gördüğünü sandığı bir haksızlık yüzünden veya sırf macera merakı ve haydutluk hevesiyle dağa çıkması, yol kesmesine eşkıyalık denir. 16-19.yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı en büyük tehlike eşkıyalardı. Köylüler ulaşımını hayvanla, yayan veya kağnı ile yapmaktaydı. Ama yol güvenliği eşkıya sebebiyle tehlike arz etmekteydi. 3 Köyde baş eşkıya olarak Kazanbaşlar Sülalesi’nden Necip Bilgili ve Seyidler Sülalesi’nden Kel Duranların Adıgüzel Akkaya bilinmektedir. Adıgüzel, delikli parayı havaya atar vururdu. Eşkiyalar, Ali Mehmet Kılıç’ı dövüyorlardı, dayaktan yıldı, eline tüfeğini alıp Necip’e katıldı. Eşkıyalara daha sonra Kara Ali Akdeniz katıldı. Kara Ali ve Gül Ali Mehmet çeltek, eşkıya yardımcısıdır. Alibıyığın Ahmet Şeker de bazen eşkıyalarla birlikte hareket etti. Ali Şeker, Seyit Söğüt, Enver Aslan, Ali Kavak ve Kör Ali Bey’in reisi Ali Mehmet Kılıç’tı, o da talimatı Çakır Hacı’dan alırdı.
Necip (Cırı’nın Necip) gözü kara, yardımsever biri olarak bilinir. Köyde tavuk hırsızlığı olur, Adıgüzel ve arkadaşları iftira atarak Necip’i olayın içine çekmek isterler. Hırsızlıktan iftira atılan Necip kendine yediremez dağa çıkar, Lalebeli’nde asker ve deve katarlarının önünü keser zengini soyar, köye getirir fakire dağıtırdı. Lalebeli; Kayseri-Sivas karayolu üzerinde Sarımsaklı Tuzhisar arasında Burhaniye köyü mevkiinde 1360 m rakımlı geçittir.
15-20 kişi Höngele’den, değirmenden geliyorlar, aralarında üç-dört dul “avrat” iki de erkek var. Erkeklerden biri Kel Duran’ın oğlu Adıgüzel, diğeri Avanoğlu Kara Ali. Ağcaseniç’te önlerinden ekinlerin arasından bir adam katırla geçer. Adıgüzel kadınlara “Siz sürün gidin.” Kara Ali’ye de “Biraz geri kal ben ekinin içinden gideyim, sende gel tüfeği adamın süğsününe daya, adamı soyalım!” der. Adamın filintesini, tütününü, parasını Adıgüzel alır. Kaçakcı, Tuzhisar’a gider tobüsçül olur. “Seni soyan Necip olmasın?” derler. Muhtar Mükremin Kâ, jandarma köye gelir sekiz kişi toplarlar, adam kimseyi tanımaz. “Aralarında beni soyan Necip yok.” Der. Kara Ali ve Necip gelir, kumandan Necip’e “Sen soydun!” deyince, Necip kaçakçıya bir tokat atar, iyi bak der. Jandarma el işaretiyle kelepçeleriz diye Necip’e işaret eder. Necip de “Beni bağlayanın nesini yaparım…” der. Caminin oraya doğru kaçar, “Yakalayın hırsız var!” diye bağırırlar. Necip, Gigik Ali Mehmet’e “Bu işi siz yaptınız, paraları getirin.” Der.
Necip ve Adıgüzel, Kara Ali’yi Şükrü Çavuşların odaya çağırır “Pot bannak 2-3 kımızı liraya camızı sattı biz bunu evine girip alalım.” Der. Kara Ali “Ben yapamam!” deyince, Necip “Ben girer parayı alırım, yakalanırsam seni suça ortak ederim.” Der, Kara Ali “Hadi gidek!” der. Para ve bohçayı alır Nalbant’ın ağılda bölüşürler. Kara Ali hissesine düşen kirkitten dokuma bezi iç donu yaptırır, giyer. Bunların üçünü “gözaltında” tutarlar. Jandarma şikayet üzerine köye gelir, bu üç şüpheliyi bir araya getirirler, suçlarını inkar ederler. Çalınan bezi bulmak için “Soyunun!” deyince Kara Ali’de donu görürler. Kara Ali “Üçümüz aldık.” Der. Necip bir hamleyle Jandarmadan tüfeği alır, jandarmaya tüfek çeker. Hep beraber muhtarın odasından kaçarlar, eşkıyalık serüvenleri böylece başlar.
Zirve köyünden Zekeriya Ağa, Zerezek köyünden İkbal isimli kadınlaberaber alem yaparlardı. Necip Zile’ye gider dönüşte Zerezek’te koyun otlatanların çadırına yemek için girer. Zekeriya Ağa’nın alemine Necip’de katılır. Hizmet eden İkbal Hanım Necip’i görünce ona sevdalanır. Namını duyduğu Necip’ “Necip sen misin?” diye sorar. Evet cevabını alınca “Babam zengin, benim gönlüm zenginde değil ben de senin gibi dağda gezmek istiyorum.” der. Bohçasını alır yola düşer.
Necip, başkasının namusuna bakmayayım diye Zerezekli İkbal Hanımı “yedeğine” aldı. İkbal, sarı uzun saçlı babayiğit bir kadındı. Necip canı sıkılınca hanımı İkbal’i oynatır ve yanından ayırmazdı.
Zekeriya Ağa İkbal’in kaçırılmasını hazmedemedi. Jandarma Çavuşu Bilal’le anlaşıp Necip’e gözdağı verip, İkbali geri almak istedi. Necip’i bir türlü yakalayamıyorlardı. Jandarma Bilal Çavuş köye gelirken, Gülbek’in altında, eski yolda Necip’le karşılaşır.Mükremin Kâ kağnı yıkmış, Necip ona yardım ederken asker “Necip Ağa!” diye çağırır, o da “Gel” der. Necip, “Bu asker hayra gelmiyor ya!” der. Necip askerle “Ne sen bana ne de ben sana silah çekeyim.” Diye sözleşir. Bilal Çavuş’un atı geride kalır, Neciponu “kişifliyor” amaNecip’in ensesine doğru ateş eder. Necip dönünce çenesinden vurulur. İkbal “Aman!” der, onbaşı mezara doğru gider. Necip hanımına “Tüfeği getir!” der, tek kurşunla onbaşıyı vurur. Asker, “Necip sen bu yaradan, ben de bu yaradan ölmem.” Der. Necip aynaya bakıyor ki çenesi sallanıyor. Onbaşıya bir “Carcur” sıkıyor. Böylece Necip’in ünü daha da yayılmış.
Sızır’da bir köye sığınır. Necip’i Talas’ta bir Ermeni doktora götürürler. Doktor “Ben buna müdahale edemem.” Der. Acıçayır’da eşkıya at arabasını soymuş, arabada bulunan kadının(doktorun eşi) parmağını kesip yüzüğünü çıkartmışlar. Olayın üzerine Necip varıp kadını eşkıyaların elinden kurtarır. Hemşire, doktora “Bu müdahale etmediğin yaralı kim?” deyince, doktor “Necip” der. Hemşire kocasına “Sen ne yapıyorsun, Acıçayır’da benim namusumu kurtaran bu adamdı” der. Hemşire evinde 15 gün Necip’i tedavi ettirir.
Necip Nalbantların ağıla gelir, Kavakçı’nın Alibey’e “Biraz dinleneyim gelen olursa haberdar et!” der. İki eşkıya gelir Necip’i sorarlar. Alibey “Burada yok.” Der. Eşkıyalar ateşin başında sızarlar. Necip’e haber verilir. Necip iki eşkıyayı ağılın dışına çıkartır sırt sırta bağlar tek kurşunla vurur. Necip’in ötegeçedeki (Fatih mahallesi) evine baskın yapılır, askerlerden biri silahını bırakır “Şu adamı bir göreyim.” Der. Necip’i görünce “Sana kurşun atanın kolu kırılsın!” der, kuşatmayı kaldırır.
Yağmurbey’de Necip, “Ben Tokat’a gideceğim hanımın emaneti size.” Der. Adıgüzel, Kara Ali ve İkbal Hanım Eğridere’ye giderler. Adıgüzel Kara Ali’yi Karahıdır’a tatlı getirmeye gönderir, İkbal Hanım’a teslim olması için tüfeği doğrultur. İkbal Hanım “Emanete ihanet etme!” der. Adıgüzel, Necip’i vursam bana gelirmisin der. İkbal bunu Necip’e söyler. Tokat’tan gelen Necip, Yağmurbey’de yatarken arkadaşlarından huylanır “Kara Ali’nin kellesini getireceğim!” diye İkbal Hanım’ın ağzını arar. İkbal Hanım “Kara Ali bana dokunmadı, getireceksen Adıgüzel’in kellesini getir, beni teslim alan oydu” der.
Ali Bıyığın Ahmet, Necip’e “Sen yokken Adıgüzel hanımına göz koydu” der. Necip, Adıgüzel kendine gelsin diye uyarır. Yukarı mahalleden Adıgüzel gelirken Necip onu takip eder, “Hanımı teslim ettim …” der. Kara Ali, Adıgüzel’e “Necip seni vuracak” der. Adıgüzel de “O vurana kadar ben onu vururum.” Der.
Bir hafta sonra Necip, Kara Ali, Adıgüzel Eğridere’ye doğru giderler. Necip sen şuraya, sen şuraya diyerek adamlarını taksim eder, yamakların bir kısmını da Yağmurbey’e “kısır” getirmeye gönderir. Necip Adıgüzel’i takip altına alır, Adıgüzel milleti uyutmaya çalışmaktadır. Necip, Kara Ali’ye “Adıgüzel sana sövüyordu Hacı Efendi’nin (H.Mustafa) odasında yenilmiyordun hadi Adıgüzel’i vur.” Der. Kara Ali tüfeği eline alır eli titrer, kıyamaz Necip “Senden eşkıya olmaz.” Der. Kara Ali “Bizden ayrılsın vurmayalım.” Der. Necip, arkasını dönünce Adıgüzel silah doğrultur. Necip ne yapıyorsun deyince şaka yapıyorum der. Adıgüzel harekete geçmeden bir atmada Adıgüzel’i vurur “Sen bunu hak ettin Adıgüzel!” der.
Adıgüzel de müfreze bastı sanır. Adıgüzel’i Ballık’ta Eğridere’ye gömerler. Üzerine de bir taş koyarlar Necip “Karakuşlar bunun bir şeyi-ni bırakmaz.” Der. Kimseye bir şey söylememek üzere sözleşirler. Diğer yamaklar Yağmurbey’den “kısırı”getirirler. Yemekte “Adıgüzel nerede?” deyince, öldü demezler, gitti derler. Köye dönerken Zingir Hacca rast gelir “Adıgüzel Ağam yok içlerinde.” Der. Necip “Adıgüzel Ağam Zile’ye yumurta toplamaya gitti.” Der. Adıgüzel’in atı ve köpeği köye gelir at kişner, köpek havlar. Atı avluya tıkamazlar “Aman bu ne diyor?” derler. Adıgüzel’in hanımı Hatice şüphelenir ata biner at doğru Ballık’a gider, Adıgüzel’in öldüğü yeri ayaklarıyla kazar. Cenazeyi bulamazlar. Adıgüzel’in ailesi olayın akıbetini merak eder. Kara Ali yıllar sonra “Boşa ağlamasınlar ceset falan kayanın altında.” Der. Cenazesi köye getirilir.
Adıgüzel’i vurunca bağların altında İğdeli Ağıl’da Necip ve İkbal Hanım uyurlar. Kara Ali “Nardiye’nin Mustafa’dan anamı sorayım.” Diye ağılın yanındaki bahçeye gider. 40-50 müfreze baskın yapar. Tüfek atılınca Kara Ali ağıla haber verir, “Necip Ağa asker bastı, kalk yakalandık!” der. “Ağılda durmayalım.” Derler. Necip, Kara Ali’ye “Sen hanımı al yürü!” der, 2,5 saat süren çatışmada jandarma yanaşamaz. Necip kurtulur, Kara Ali ve İkbal Hanım köye doğru kaçarken jandarmalardan biri Kara Ali’nin sağ kolundan vurur. İkbal Hanım köye gider. Kara Ali’yi Kayseri’ye götürürler. Kolunu kullanamasın diye doktora baskı yaparlar, kolunun aşık kemiği çıkartılır ve kolunu kullanamaz hale gelir. Kara Ali nezarete atılır, idam emri verilir. Tellal, “Kara Ali asılacak” diye ilan eder, boynuna idamlık fermanını yazar şehri dolaştırırlar.
Daha önce Kara Ali şehre geldiğinde esnafın biri “Lan dona basıyon, göne basıyon.” Diye alay eder aşağılar. Bu esnaf veresiye toplamak için köylere gider. Sarıfakıl’da Kara Ali ile karşılaşır. Kara Ali esnafa in aşağıya der. Esnaf inmesem ne olacak der. Kara Ali Esnafı soyar, çakırdikenler üzerinde yat-kalk talimi yaptırır. Aklını başına aldın mı der? Esnaf Kayseri’ye gelir, “Aman arkadaşlar köylüleri köylü möylü diye aşağılamayın, ayaklarımda hala çakırdikeni var” der. Sarıfakıl’da işkence gören esnaf Kara Ali’nin boynunda idamlık yazısını görünce “ALLAH’ım bu günleri de mi görecektim!” der.
Kara Ali’yi nezaretten bir yüzbaşı gece yarısı çıkarır, “Senin idam sıran geldi!” der. Kara Ali “Yahu daha sabah olmadı!” diye itiraz eder. Yüzbaşı “Nerelisin?” diye sorar. Kara Ali “Karakaya’dan Avanoğullarındanım” der. Subay “Bende Avanoğluyum, Avanoğullarından böyle adam çıkar mı?” der. Merdiven altına götürür döver. İdamlık bu gece ölecek diyorlar. Cumhuriyet Meydanı’nda eski heykelin bulunduğu yerde (Yer altı çarşısı, park çıkışı) Kara Ali’yi asarken korumalığını yaptığı Salırlı Sünnah Bey rast gelir. Sünnah Bey idam sehpasının yanına gelir “Lalebeli’nin tobüsçü Necip’i asın, ilin fakir fukarasını asmayın, ifadesini alın.” Der, asılmasına mani olur. Gavremoğulları da “Hükümeti görür” diye rivayet edilmektedir. Kara Ali’nin tekrar ifadesi alınır. Salırlı Sünnah “Bu fiilin sahibi ben değilim bir kucak şikayet dosyasını ben mi buraya getirdim de, ifadenden şaşma.” Diyor.
Kara Ali “Lalebeli’nin eşkıyası Necip” diyerek olayı üstünden atar. İfadeyi alan memur Necip’in dosyasını ayırır. Kara Ali ve Adıgüzel’in dosyasını sobada yakar. Kara Ali üç yıl ceza alır, dosyasını bulamazlar ama şüphelenirler. Kara Ali hapishaneye kendisini ziyarete gelen anasına içerisinde yüz lira olan bir mektup verir. Dosyayı yakan adliyedeki memura götürmesini ister. Dosyayı yakan memur mektubu alır, Kara Ali’nin annesinin elinden öper, parayı almaz, “Bunu O yesin, O Avanoğlu Hasan’ın oğlu, ben Avanoğlu Nuh’un oğluyum, emmi uşağıyız ağzını sıkı tutsun!” der. Kara Ali, cezasını tamamladıktan sonra serbest bırakılır.
Kara Ali kendini idamlık fermanıyla gören esnafın yanına gider, esnaf şaşırır. “Nasıl olur senin asılman lazımdı?” der. Kara Ali esnafa “Üzerimi değiş, kafamı yıka, biraz da harçlık ver!” der. İstekleri olan Kara Ali şehri terk eder. Kara Ali, kolundan aşık kemiğini çıkaran doktoru bulmak için otuz altı günde Diyarbakır’a gider “Bende onun aynı kolunu sakat edeyim!” der fakat doktoru bulamaz.
Lalebeli’nde yine bir yol kesme esnasında herkes bir yana dağılır. Atın üstünde peçeli bir kadın, bir adam gelmektedir. Necip, Gigik Ali Mehmet’e “Bunları durdur üstlerini başlarını ara!” der. Atın üstünde bir hanım, yanında bir erkek. Hoca cerden geliyormuş. Ali Mehmet “Şu hanımının yüzünü aç da bir bakayım.” Der, baktıktan sonra “Allah’tan korkmuyor musun bu hanımı dışarı çıkarttın?” diye sorar. Hocanın dudakları kıpırdıyor, belli ki dua okuyor. Ali Mehmet “Hoca, ne diyorsan bana de!” demiş. “Oğlum gittiğiniz yol yol değil, Allah ıslah etsin ben bunu diyorum.” Demiş.
Ali Mehmet alacağını almış, hoca “Bir şeyim yok Allah’tan korkmuyor musun?” der. Ali Mehmet, “Bana dua et ben bu işi bırakacağım.” Der. Hoca da “Allah seni doğru yola götürsün.” Der ve Ali Mehmet eşkıyalığı bırakır. Kara Ali hapishaneye düşer, Necip tek kalır.
Necip’e vur emri çıkar, Necip’i ihbar edenler veya vuranlar ödüllendirilecektir. Ödül konunca askerler Necip’i fazla takibe başladılar. Necip kışın Amarat’ın ağıllarında çobanların yanına gider. Çobanlar Necip’i görür tanırlar. Çobanlar buna al (hile) ile yaklaşırlar. “Akşam oldu burada yat sabah gidersin.” Derler. Bir taraftan koyun kesilir ateş yakılır, bir taraftan da çobanlar jandarmaya haber verirler. Çobanlar “Et yerken tüfeği uzaklaştırıp 40-50 askerle Necip’i boğalım” derler. Eti yiyen Necip’e bir ağırlık çöker, zaten yorgundur hanımı İkbal’in dizine yatar. Sen uyuma diye tembih eder. Böyle durumlarda Necip, “Beni bekleyen adam uyursa onu vururum, ben uyursam o beni vursun!” diye tembih ederdi. Uykusunda bir rüya görür, hanımına “Bir kaya üzerinden yuvarlandım.” Der, çok geçmeden yorgun olan İkbal de uyur. Üç çoban Necip’in yanından tüfeği uzaklaştırır, asker etrafı çevirir, çobanlar yağlı iple Necip’i boğarlar.
NECİP’İN AĞIDI
Necip’in devesi gelir üzümden
Ağlayı ağlayı oldum gözümden
Söyle derim de söylemez
Necip hamaylisini takmış boynuna
Asla ölüm getirmez annına
Necip söyle derim de söylemez
Bileydim o ağıla varmazdım
Varırsam da anam gafil durmazdım
Gafilin avlandım bir Kara Necip
Ağ yokuş tepesini geceden geçtim
Ecel şerbetini dünden içtim
Silahsız, bıçaksız çok gafil düşüm
Gafilin avlandım kime ne Ağılda ardıç var mıydı
Bastığın yer kar mıydı
Boğazına ip atarken
İkbal hanım sağ mıydı
Ne Kayseri de Rauf Paşa
Hükmediyor baştan başa
Necibimi seyrettiler
Kara bıyık hilal kaşa
İkbal’in elini kolunu bağlarlar. Çobanlar, askere Necip’i boğduk derler fakat askerler öldüğüne inanmazlar. Askerler “Bir şarjör boşaltın inanalım” derler. Necip’i sürükleyip ağılın dışına çıkarır, bir taş yığınına dayarlar. Askerler yine de korkularından yanaşamazlar. Jandarma komutanı ödülü ben alıyım diye Necip’in ölüsüne kurşun sıkar. Köye “Necip vuruldu.” Diye haber gelir, Necip’in babası Ali Efendi öküzleri koşar cenazeyi almaya gider. Fakat Necip’i eşeğin üzerine çuval gibi atarlar, cenazenin elleri yere değer ve kanar.
Gelirken Oyrak yolda, İkbal’e derler ki Necip’i “Zuralı Zekeriya vurdu diyeceksin!” İkbal “Çobanlar size hazırlık yaptı, sağlığında yanına yanaşamıyordunuz, Necip’in ölüsünden korkuyorsunuz. Çobanların vurduğunu demeyecek miyim?” deyince, İkbal’i de vururlar. İki cenazeyi ayaklarından çatarlar köye getirirler. İkbal’in saçlarının yere değdiği söylenir. İkbal’in akrabaları cenazeyi Zerezek köyüne götürürler. Köyde kimisi cenazeleri taşladı, kimiside günah yapmayın diye halkı uyardılar. Ali Mehmet Çamcı’nın oraya getirilen cenazeyi dayısı Büyük Hoca (Hüseyin Hoca) yıkar, cenaze namazını kıldırır. Ağıt ve türkü Necip’in annesi Fatma Bilgili’ye aittir.
İKBAL HANIM’IN AĞIDI
Amarat’tan kar geliyor
Teslim olmak zor geliyor
Teslim olduğumu aramıyorum
Namusuma ar geliyor
Oyrak yoldan aşırdılar yolumu
Büke büke kırdılar kolumu
Ağılın içi dolu koyun
Çobanlardan olmuş oyun
Muhtarın odası poyraza karşı?
Sorarsan Zerezekli İkbal Hanım?
Çektik kamayı çıkmadı
Kırık kollar kalkmadı
Eniştesi bakmadı
Necip’in cenazesi at sırtında Kayseri hükümet konağına önünegötürüldü. Cenazeyi vali karşılamaya çıkar. Millete gözdağı vermek ve milletin korkuları kalksın diye cenaze mahallelerde dolaştırıldı. Necip’in çelteği Gülali, hatıra olsun diye cenazeden bir tutam saç keser. Cenaze şimdiki Gültepe Parkı’nın olduğu yere defnedilir. Köylü Necip hakkında “aç ise ekmel alır, toksa azığını alır, el sallar gider. Köye zarar vermez” kanaatındadır.
NECİP’İN TÜRKÜSÜ
Yolumuz Karakaya yolundan aşar
Eceller yetince tedbirler şaşar
Yağmur yağıp kar geliyor
Teslim olmak bana zor geliyor
İmaret Dağı da meşeli yazı
Ağıla tıkıyorlar körpeli kuzu
İmaret Dağı da karlı taşlı
Kimlere de yâr oluyon hey bağrı başlı
Kızılırmak durulur mu
Taze fidan kırılır mı
Kâfir misin kâfir çoban
Yiğit uyurken vurulur mu
Çektim kamayı çıkmıyor
Kırılmış kollarım kalkmıyor
Yaralanmış İkbal Hanım
Zâr edip ağlıyor Taş tarladan aştık da görünür bağlar
Kimisi dövünür ah çeker ağlar
Kanlı çaya ektim büber
Mevlam hiç vermesin keder
Ekin tarlanın firezi aştı atlının birezi
…
Kayseri’de Rauf Paşa
Hükmediyor baştan başa
Necip’imi seyrettiler
Kara bıyık, hilal kaşa
Kara şalvar bacağında
Beşli martin kucağında
Böyle yiğit türememiş
Kazanbaşlar ocağında (89)
Para ve mal sahibi olmak için, bazılarının da toplumda gördüğü veya gördüğünü sandığı bir haksızlık yüzünden veya sırf macera merakı ve haydutluk hevesiyle dağa çıkması, yol kesmesine eşkıyalık denir. 16-19.yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı en büyük tehlike eşkıyalardı. Köylüler ulaşımını hayvanla, yayan veya kağnı ile yapmaktaydı. Ama yol güvenliği eşkıya sebebiyle tehlike arz etmekteydi. 3 Köyde baş eşkıya olarak Kazanbaşlar Sülalesi’nden Necip Bilgili ve Seyidler Sülalesi’nden Kel Duranların Adıgüzel Akkaya bilinmektedir. Adıgüzel, delikli parayı havaya atar vururdu. Eşkiyalar, Ali Mehmet Kılıç’ı dövüyorlardı, dayaktan yıldı, eline tüfeğini alıp Necip’e katıldı. Eşkıyalara daha sonra Kara Ali Akdeniz katıldı. Kara Ali ve Gül Ali Mehmet çeltek, eşkıya yardımcısıdır. Alibıyığın Ahmet Şeker de bazen eşkıyalarla birlikte hareket etti. Ali Şeker, Seyit Söğüt, Enver Aslan, Ali Kavak ve Kör Ali Bey’in reisi Ali Mehmet Kılıç’tı, o da talimatı Çakır Hacı’dan alırdı.
Necip (Cırı’nın Necip) gözü kara, yardımsever biri olarak bilinir. Köyde tavuk hırsızlığı olur, Adıgüzel ve arkadaşları iftira atarak Necip’i olayın içine çekmek isterler. Hırsızlıktan iftira atılan Necip kendine yediremez dağa çıkar, Lalebeli’nde asker ve deve katarlarının önünü keser zengini soyar, köye getirir fakire dağıtırdı. Lalebeli; Kayseri-Sivas karayolu üzerinde Sarımsaklı Tuzhisar arasında Burhaniye köyü mevkiinde 1360 m rakımlı geçittir.
15-20 kişi Höngele’den, değirmenden geliyorlar, aralarında üç-dört dul “avrat” iki de erkek var. Erkeklerden biri Kel Duran’ın oğlu Adıgüzel, diğeri Avanoğlu Kara Ali. Ağcaseniç’te önlerinden ekinlerin arasından bir adam katırla geçer. Adıgüzel kadınlara “Siz sürün gidin.” Kara Ali’ye de “Biraz geri kal ben ekinin içinden gideyim, sende gel tüfeği adamın süğsününe daya, adamı soyalım!” der. Adamın filintesini, tütününü, parasını Adıgüzel alır. Kaçakcı, Tuzhisar’a gider tobüsçül olur. “Seni soyan Necip olmasın?” derler. Muhtar Mükremin Kâ, jandarma köye gelir sekiz kişi toplarlar, adam kimseyi tanımaz. “Aralarında beni soyan Necip yok.” Der. Kara Ali ve Necip gelir, kumandan Necip’e “Sen soydun!” deyince, Necip kaçakçıya bir tokat atar, iyi bak der. Jandarma el işaretiyle kelepçeleriz diye Necip’e işaret eder. Necip de “Beni bağlayanın nesini yaparım…” der. Caminin oraya doğru kaçar, “Yakalayın hırsız var!” diye bağırırlar. Necip, Gigik Ali Mehmet’e “Bu işi siz yaptınız, paraları getirin.” Der.
Necip ve Adıgüzel, Kara Ali’yi Şükrü Çavuşların odaya çağırır “Pot bannak 2-3 kımızı liraya camızı sattı biz bunu evine girip alalım.” Der. Kara Ali “Ben yapamam!” deyince, Necip “Ben girer parayı alırım, yakalanırsam seni suça ortak ederim.” Der, Kara Ali “Hadi gidek!” der. Para ve bohçayı alır Nalbant’ın ağılda bölüşürler. Kara Ali hissesine düşen kirkitten dokuma bezi iç donu yaptırır, giyer. Bunların üçünü “gözaltında” tutarlar. Jandarma şikayet üzerine köye gelir, bu üç şüpheliyi bir araya getirirler, suçlarını inkar ederler. Çalınan bezi bulmak için “Soyunun!” deyince Kara Ali’de donu görürler. Kara Ali “Üçümüz aldık.” Der. Necip bir hamleyle Jandarmadan tüfeği alır, jandarmaya tüfek çeker. Hep beraber muhtarın odasından kaçarlar, eşkıyalık serüvenleri böylece başlar.
Zirve köyünden Zekeriya Ağa, Zerezek köyünden İkbal isimli kadınlaberaber alem yaparlardı. Necip Zile’ye gider dönüşte Zerezek’te koyun otlatanların çadırına yemek için girer. Zekeriya Ağa’nın alemine Necip’de katılır. Hizmet eden İkbal Hanım Necip’i görünce ona sevdalanır. Namını duyduğu Necip’ “Necip sen misin?” diye sorar. Evet cevabını alınca “Babam zengin, benim gönlüm zenginde değil ben de senin gibi dağda gezmek istiyorum.” der. Bohçasını alır yola düşer.
Necip, başkasının namusuna bakmayayım diye Zerezekli İkbal Hanımı “yedeğine” aldı. İkbal, sarı uzun saçlı babayiğit bir kadındı. Necip canı sıkılınca hanımı İkbal’i oynatır ve yanından ayırmazdı.
Zekeriya Ağa İkbal’in kaçırılmasını hazmedemedi. Jandarma Çavuşu Bilal’le anlaşıp Necip’e gözdağı verip, İkbali geri almak istedi. Necip’i bir türlü yakalayamıyorlardı. Jandarma Bilal Çavuş köye gelirken, Gülbek’in altında, eski yolda Necip’le karşılaşır.Mükremin Kâ kağnı yıkmış, Necip ona yardım ederken asker “Necip Ağa!” diye çağırır, o da “Gel” der. Necip, “Bu asker hayra gelmiyor ya!” der. Necip askerle “Ne sen bana ne de ben sana silah çekeyim.” Diye sözleşir. Bilal Çavuş’un atı geride kalır, Neciponu “kişifliyor” amaNecip’in ensesine doğru ateş eder. Necip dönünce çenesinden vurulur. İkbal “Aman!” der, onbaşı mezara doğru gider. Necip hanımına “Tüfeği getir!” der, tek kurşunla onbaşıyı vurur. Asker, “Necip sen bu yaradan, ben de bu yaradan ölmem.” Der. Necip aynaya bakıyor ki çenesi sallanıyor. Onbaşıya bir “Carcur” sıkıyor. Böylece Necip’in ünü daha da yayılmış.
Sızır’da bir köye sığınır. Necip’i Talas’ta bir Ermeni doktora götürürler. Doktor “Ben buna müdahale edemem.” Der. Acıçayır’da eşkıya at arabasını soymuş, arabada bulunan kadının(doktorun eşi) parmağını kesip yüzüğünü çıkartmışlar. Olayın üzerine Necip varıp kadını eşkıyaların elinden kurtarır. Hemşire, doktora “Bu müdahale etmediğin yaralı kim?” deyince, doktor “Necip” der. Hemşire kocasına “Sen ne yapıyorsun, Acıçayır’da benim namusumu kurtaran bu adamdı” der. Hemşire evinde 15 gün Necip’i tedavi ettirir.
Necip Nalbantların ağıla gelir, Kavakçı’nın Alibey’e “Biraz dinleneyim gelen olursa haberdar et!” der. İki eşkıya gelir Necip’i sorarlar. Alibey “Burada yok.” Der. Eşkıyalar ateşin başında sızarlar. Necip’e haber verilir. Necip iki eşkıyayı ağılın dışına çıkartır sırt sırta bağlar tek kurşunla vurur. Necip’in ötegeçedeki (Fatih mahallesi) evine baskın yapılır, askerlerden biri silahını bırakır “Şu adamı bir göreyim.” Der. Necip’i görünce “Sana kurşun atanın kolu kırılsın!” der, kuşatmayı kaldırır.
Yağmurbey’de Necip, “Ben Tokat’a gideceğim hanımın emaneti size.” Der. Adıgüzel, Kara Ali ve İkbal Hanım Eğridere’ye giderler. Adıgüzel Kara Ali’yi Karahıdır’a tatlı getirmeye gönderir, İkbal Hanım’a teslim olması için tüfeği doğrultur. İkbal Hanım “Emanete ihanet etme!” der. Adıgüzel, Necip’i vursam bana gelirmisin der. İkbal bunu Necip’e söyler. Tokat’tan gelen Necip, Yağmurbey’de yatarken arkadaşlarından huylanır “Kara Ali’nin kellesini getireceğim!” diye İkbal Hanım’ın ağzını arar. İkbal Hanım “Kara Ali bana dokunmadı, getireceksen Adıgüzel’in kellesini getir, beni teslim alan oydu” der.
Ali Bıyığın Ahmet, Necip’e “Sen yokken Adıgüzel hanımına göz koydu” der. Necip, Adıgüzel kendine gelsin diye uyarır. Yukarı mahalleden Adıgüzel gelirken Necip onu takip eder, “Hanımı teslim ettim …” der. Kara Ali, Adıgüzel’e “Necip seni vuracak” der. Adıgüzel de “O vurana kadar ben onu vururum.” Der.
Bir hafta sonra Necip, Kara Ali, Adıgüzel Eğridere’ye doğru giderler. Necip sen şuraya, sen şuraya diyerek adamlarını taksim eder, yamakların bir kısmını da Yağmurbey’e “kısır” getirmeye gönderir. Necip Adıgüzel’i takip altına alır, Adıgüzel milleti uyutmaya çalışmaktadır. Necip, Kara Ali’ye “Adıgüzel sana sövüyordu Hacı Efendi’nin (H.Mustafa) odasında yenilmiyordun hadi Adıgüzel’i vur.” Der. Kara Ali tüfeği eline alır eli titrer, kıyamaz Necip “Senden eşkıya olmaz.” Der. Kara Ali “Bizden ayrılsın vurmayalım.” Der. Necip, arkasını dönünce Adıgüzel silah doğrultur. Necip ne yapıyorsun deyince şaka yapıyorum der. Adıgüzel harekete geçmeden bir atmada Adıgüzel’i vurur “Sen bunu hak ettin Adıgüzel!” der.
Adıgüzel de müfreze bastı sanır. Adıgüzel’i Ballık’ta Eğridere’ye gömerler. Üzerine de bir taş koyarlar Necip “Karakuşlar bunun bir şeyi-ni bırakmaz.” Der. Kimseye bir şey söylememek üzere sözleşirler. Diğer yamaklar Yağmurbey’den “kısırı”getirirler. Yemekte “Adıgüzel nerede?” deyince, öldü demezler, gitti derler. Köye dönerken Zingir Hacca rast gelir “Adıgüzel Ağam yok içlerinde.” Der. Necip “Adıgüzel Ağam Zile’ye yumurta toplamaya gitti.” Der. Adıgüzel’in atı ve köpeği köye gelir at kişner, köpek havlar. Atı avluya tıkamazlar “Aman bu ne diyor?” derler. Adıgüzel’in hanımı Hatice şüphelenir ata biner at doğru Ballık’a gider, Adıgüzel’in öldüğü yeri ayaklarıyla kazar. Cenazeyi bulamazlar. Adıgüzel’in ailesi olayın akıbetini merak eder. Kara Ali yıllar sonra “Boşa ağlamasınlar ceset falan kayanın altında.” Der. Cenazesi köye getirilir.
Adıgüzel’i vurunca bağların altında İğdeli Ağıl’da Necip ve İkbal Hanım uyurlar. Kara Ali “Nardiye’nin Mustafa’dan anamı sorayım.” Diye ağılın yanındaki bahçeye gider. 40-50 müfreze baskın yapar. Tüfek atılınca Kara Ali ağıla haber verir, “Necip Ağa asker bastı, kalk yakalandık!” der. “Ağılda durmayalım.” Derler. Necip, Kara Ali’ye “Sen hanımı al yürü!” der, 2,5 saat süren çatışmada jandarma yanaşamaz. Necip kurtulur, Kara Ali ve İkbal Hanım köye doğru kaçarken jandarmalardan biri Kara Ali’nin sağ kolundan vurur. İkbal Hanım köye gider. Kara Ali’yi Kayseri’ye götürürler. Kolunu kullanamasın diye doktora baskı yaparlar, kolunun aşık kemiği çıkartılır ve kolunu kullanamaz hale gelir. Kara Ali nezarete atılır, idam emri verilir. Tellal, “Kara Ali asılacak” diye ilan eder, boynuna idamlık fermanını yazar şehri dolaştırırlar.
Daha önce Kara Ali şehre geldiğinde esnafın biri “Lan dona basıyon, göne basıyon.” Diye alay eder aşağılar. Bu esnaf veresiye toplamak için köylere gider. Sarıfakıl’da Kara Ali ile karşılaşır. Kara Ali esnafa in aşağıya der. Esnaf inmesem ne olacak der. Kara Ali Esnafı soyar, çakırdikenler üzerinde yat-kalk talimi yaptırır. Aklını başına aldın mı der? Esnaf Kayseri’ye gelir, “Aman arkadaşlar köylüleri köylü möylü diye aşağılamayın, ayaklarımda hala çakırdikeni var” der. Sarıfakıl’da işkence gören esnaf Kara Ali’nin boynunda idamlık yazısını görünce “ALLAH’ım bu günleri de mi görecektim!” der.
Kara Ali’yi nezaretten bir yüzbaşı gece yarısı çıkarır, “Senin idam sıran geldi!” der. Kara Ali “Yahu daha sabah olmadı!” diye itiraz eder. Yüzbaşı “Nerelisin?” diye sorar. Kara Ali “Karakaya’dan Avanoğullarındanım” der. Subay “Bende Avanoğluyum, Avanoğullarından böyle adam çıkar mı?” der. Merdiven altına götürür döver. İdamlık bu gece ölecek diyorlar. Cumhuriyet Meydanı’nda eski heykelin bulunduğu yerde (Yer altı çarşısı, park çıkışı) Kara Ali’yi asarken korumalığını yaptığı Salırlı Sünnah Bey rast gelir. Sünnah Bey idam sehpasının yanına gelir “Lalebeli’nin tobüsçü Necip’i asın, ilin fakir fukarasını asmayın, ifadesini alın.” Der, asılmasına mani olur. Gavremoğulları da “Hükümeti görür” diye rivayet edilmektedir. Kara Ali’nin tekrar ifadesi alınır. Salırlı Sünnah “Bu fiilin sahibi ben değilim bir kucak şikayet dosyasını ben mi buraya getirdim de, ifadenden şaşma.” Diyor.
Kara Ali “Lalebeli’nin eşkıyası Necip” diyerek olayı üstünden atar. İfadeyi alan memur Necip’in dosyasını ayırır. Kara Ali ve Adıgüzel’in dosyasını sobada yakar. Kara Ali üç yıl ceza alır, dosyasını bulamazlar ama şüphelenirler. Kara Ali hapishaneye kendisini ziyarete gelen anasına içerisinde yüz lira olan bir mektup verir. Dosyayı yakan adliyedeki memura götürmesini ister. Dosyayı yakan memur mektubu alır, Kara Ali’nin annesinin elinden öper, parayı almaz, “Bunu O yesin, O Avanoğlu Hasan’ın oğlu, ben Avanoğlu Nuh’un oğluyum, emmi uşağıyız ağzını sıkı tutsun!” der. Kara Ali, cezasını tamamladıktan sonra serbest bırakılır.
Kara Ali kendini idamlık fermanıyla gören esnafın yanına gider, esnaf şaşırır. “Nasıl olur senin asılman lazımdı?” der. Kara Ali esnafa “Üzerimi değiş, kafamı yıka, biraz da harçlık ver!” der. İstekleri olan Kara Ali şehri terk eder. Kara Ali, kolundan aşık kemiğini çıkaran doktoru bulmak için otuz altı günde Diyarbakır’a gider “Bende onun aynı kolunu sakat edeyim!” der fakat doktoru bulamaz.
Lalebeli’nde yine bir yol kesme esnasında herkes bir yana dağılır. Atın üstünde peçeli bir kadın, bir adam gelmektedir. Necip, Gigik Ali Mehmet’e “Bunları durdur üstlerini başlarını ara!” der. Atın üstünde bir hanım, yanında bir erkek. Hoca cerden geliyormuş. Ali Mehmet “Şu hanımının yüzünü aç da bir bakayım.” Der, baktıktan sonra “Allah’tan korkmuyor musun bu hanımı dışarı çıkarttın?” diye sorar. Hocanın dudakları kıpırdıyor, belli ki dua okuyor. Ali Mehmet “Hoca, ne diyorsan bana de!” demiş. “Oğlum gittiğiniz yol yol değil, Allah ıslah etsin ben bunu diyorum.” Demiş.
Ali Mehmet alacağını almış, hoca “Bir şeyim yok Allah’tan korkmuyor musun?” der. Ali Mehmet, “Bana dua et ben bu işi bırakacağım.” Der. Hoca da “Allah seni doğru yola götürsün.” Der ve Ali Mehmet eşkıyalığı bırakır. Kara Ali hapishaneye düşer, Necip tek kalır.
Necip’e vur emri çıkar, Necip’i ihbar edenler veya vuranlar ödüllendirilecektir. Ödül konunca askerler Necip’i fazla takibe başladılar. Necip kışın Amarat’ın ağıllarında çobanların yanına gider. Çobanlar Necip’i görür tanırlar. Çobanlar buna al (hile) ile yaklaşırlar. “Akşam oldu burada yat sabah gidersin.” Derler. Bir taraftan koyun kesilir ateş yakılır, bir taraftan da çobanlar jandarmaya haber verirler. Çobanlar “Et yerken tüfeği uzaklaştırıp 40-50 askerle Necip’i boğalım” derler. Eti yiyen Necip’e bir ağırlık çöker, zaten yorgundur hanımı İkbal’in dizine yatar. Sen uyuma diye tembih eder. Böyle durumlarda Necip, “Beni bekleyen adam uyursa onu vururum, ben uyursam o beni vursun!” diye tembih ederdi. Uykusunda bir rüya görür, hanımına “Bir kaya üzerinden yuvarlandım.” Der, çok geçmeden yorgun olan İkbal de uyur. Üç çoban Necip’in yanından tüfeği uzaklaştırır, asker etrafı çevirir, çobanlar yağlı iple Necip’i boğarlar.
NECİP’İN AĞIDI
Necip’in devesi gelir üzümden
Ağlayı ağlayı oldum gözümden
Söyle derim de söylemez
Necip hamaylisini takmış boynuna
Asla ölüm getirmez annına
Necip söyle derim de söylemez
Bileydim o ağıla varmazdım
Varırsam da anam gafil durmazdım
Gafilin avlandım bir Kara Necip
Ağ yokuş tepesini geceden geçtim
Ecel şerbetini dünden içtim
Silahsız, bıçaksız çok gafil düşüm
Gafilin avlandım kime ne Ağılda ardıç var mıydı
Bastığın yer kar mıydı
Boğazına ip atarken
İkbal hanım sağ mıydı
Ne Kayseri de Rauf Paşa
Hükmediyor baştan başa
Necibimi seyrettiler
Kara bıyık hilal kaşa
İkbal’in elini kolunu bağlarlar. Çobanlar, askere Necip’i boğduk derler fakat askerler öldüğüne inanmazlar. Askerler “Bir şarjör boşaltın inanalım” derler. Necip’i sürükleyip ağılın dışına çıkarır, bir taş yığınına dayarlar. Askerler yine de korkularından yanaşamazlar. Jandarma komutanı ödülü ben alıyım diye Necip’in ölüsüne kurşun sıkar. Köye “Necip vuruldu.” Diye haber gelir, Necip’in babası Ali Efendi öküzleri koşar cenazeyi almaya gider. Fakat Necip’i eşeğin üzerine çuval gibi atarlar, cenazenin elleri yere değer ve kanar.
Gelirken Oyrak yolda, İkbal’e derler ki Necip’i “Zuralı Zekeriya vurdu diyeceksin!” İkbal “Çobanlar size hazırlık yaptı, sağlığında yanına yanaşamıyordunuz, Necip’in ölüsünden korkuyorsunuz. Çobanların vurduğunu demeyecek miyim?” deyince, İkbal’i de vururlar. İki cenazeyi ayaklarından çatarlar köye getirirler. İkbal’in saçlarının yere değdiği söylenir. İkbal’in akrabaları cenazeyi Zerezek köyüne götürürler. Köyde kimisi cenazeleri taşladı, kimiside günah yapmayın diye halkı uyardılar. Ali Mehmet Çamcı’nın oraya getirilen cenazeyi dayısı Büyük Hoca (Hüseyin Hoca) yıkar, cenaze namazını kıldırır. Ağıt ve türkü Necip’in annesi Fatma Bilgili’ye aittir.
İKBAL HANIM’IN AĞIDI
Amarat’tan kar geliyor
Teslim olmak zor geliyor
Teslim olduğumu aramıyorum
Namusuma ar geliyor
Oyrak yoldan aşırdılar yolumu
Büke büke kırdılar kolumu
Ağılın içi dolu koyun
Çobanlardan olmuş oyun
Muhtarın odası poyraza karşı?
Sorarsan Zerezekli İkbal Hanım?
Çektik kamayı çıkmadı
Kırık kollar kalkmadı
Eniştesi bakmadı
Necip’in cenazesi at sırtında Kayseri hükümet konağına önünegötürüldü. Cenazeyi vali karşılamaya çıkar. Millete gözdağı vermek ve milletin korkuları kalksın diye cenaze mahallelerde dolaştırıldı. Necip’in çelteği Gülali, hatıra olsun diye cenazeden bir tutam saç keser. Cenaze şimdiki Gültepe Parkı’nın olduğu yere defnedilir. Köylü Necip hakkında “aç ise ekmel alır, toksa azığını alır, el sallar gider. Köye zarar vermez” kanaatındadır.
NECİP’İN TÜRKÜSÜ
Yolumuz Karakaya yolundan aşar
Eceller yetince tedbirler şaşar
Yağmur yağıp kar geliyor
Teslim olmak bana zor geliyor
İmaret Dağı da meşeli yazı
Ağıla tıkıyorlar körpeli kuzu
İmaret Dağı da karlı taşlı
Kimlere de yâr oluyon hey bağrı başlı
Kızılırmak durulur mu
Taze fidan kırılır mı
Kâfir misin kâfir çoban
Yiğit uyurken vurulur mu
Çektim kamayı çıkmıyor
Kırılmış kollarım kalkmıyor
Yaralanmış İkbal Hanım
Zâr edip ağlıyor Taş tarladan aştık da görünür bağlar
Kimisi dövünür ah çeker ağlar
Kanlı çaya ektim büber
Mevlam hiç vermesin keder
Ekin tarlanın firezi aştı atlının birezi
…
Kayseri’de Rauf Paşa
Hükmediyor baştan başa
Necip’imi seyrettiler
Kara bıyık, hilal kaşa
Kara şalvar bacağında
Beşli martin kucağında
Böyle yiğit türememiş
Kazanbaşlar ocağında (89)
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen görüş ve düşüncelerinizi buraya yazınız.