KARAKAYA'da YERLEŞİM ve İSKÂN / Mehmet GÖNEN

KARAKAYA'da YERLEŞİM ve İSKÂN / Mehmet GÖNEN
Karakaya kuruluş yeri olarak stratejik, Kayseri Ovasına hâkim bir noktadadır. Köyden ovaya bakış kartal yuvasından aşağılara bakmak gibidir. Doğudan kuzey batıya doğru sarp dağlarla çevrili olduğundan, kar ne kadar çok yağarsa yağsın, kışları ılıman, güneşli, yazları serin bir yayla özelliği taşır. Suyu berrak, soğuk ve lezzetlidir.
Kuzeyinin yüksek, güneyinin alçak olması sebebiyle havası her daim temizdir. Kışın Erciyes manzarası doyumsuzdur. Belen ve Fakılı yaylasından, Erciyes’den Şarkışla’ya kadar gözetlenebilir. Kuzeyde Çukur, Amarat, Küpeli arazileri görülür. Batıdaki dağlara çıkınca Yüreğil, Eyim, Obruk’un arazileri görülür. Karakaya, Yoz-gat, Felahiye, Çukur yöresinin geliş-geçiş güzergâhı idi. Gün içerisinde altı saat yaya yürümeyle şehre ulaşılıyordu. Şehirden erken çıkanlar Amarat (İmaret) aş evine yetişebiliyorlardı, geç kalanlar Karakaya’da konaklıyorlardı. Belen Yaylasındaki Kamışlı’da insan gövdesi kadar su çıktığı söylenir. Su çıkan alan bugün bile çayır-lıktır. 16. yy. da Eskiköy de üç tane değirmenin olduğu düşünülürse azımsanamayacak kadar su olduğu görülür.
İslâmiyetten evvel Türk dünyasında geniş bir teşkilâta mensub atlı savaşcı, Türk Alpler mevcuttu. Kabileler arasında telkinatta bulunan ve umumiyetle komutanlarla harplere iştirak eden delişmen tabiatlı ve garib etvarlı (davranışlı) dervişler bulunmakta idi.
Boş topraklar üzerinde Orta Asyalı muhacirler tarafından kurulan bir nevi Türk manastırı olan zaviyelerle, yeni bir memlekete gelip yerleşen dervişler kolonizatör Türk Dervişleridir.
Bu yeni gelen muhacir dervişlerin bir kısmı gazilerle birlikte, memleket açmak ve garba doğru fütuhat yapmakla meşgul bulundukları gibi; bir kısmı da o civarda köylere veya tamamen boş ve tenha yerlere yerleşmişler ve oralarda müridler ile beraber ziraatle ve hayvan yetiştirmekle meşgul olmuşlardır. Onların, tercihen boş topraklar üzerinde kurdukları zaviyeleri, bu suretle büyük kültür, imar ve din merkezleri haline geliyordu. Bu zaviyelerin ordulardan daha evvel hudut boylarında gelip yerleşmiş olması, onların harekâtını kolaylaştıran sebeplerden biri oluyordu. Görülüyor ki; zaviyelerin pek çoğu boş toprak bulmak ve kendilerine yer ve yurt edinmek için gelip yeni açılan Rum memleketlerine yerleşen muhacirler tarafından kurulmaktadır. Boş toprak aramak, dağdan ve bayırdan toprak açmak iskân edilemeyecek bir halde ıssız, tenha ve vahşi bir tabiat ortasında, hırsız yatağı yerlerde yerleşmek, ancak azimkar insanlar ve hayatiyeti yüksek bir millet tarafından yapılabileceği aşikardır.
Danişmendname adlı Anadolu destanında Gazi-Dervişlerin ordu önünde savaşa nasıl yürüdükleri şöyle anlatılıyor “Baş açık, ayak yalın, nice derviş en önde yürüdüler. Ellerinde altın başlı bayraklar tutuyorlar, dillerinde her an Allah'ın adı bulunuyordu”
Seyyid Halil Devletli’nin şehir hayatından ve kalabalıktan hoşlanmadığı için Kayseri’nin dışında kendisine bir mekân edindiği ve orada münzevi bir hayat yaşadığı, işe yaramayan dağlık bölgelere Karakaya’lıların yerleştiği tespiti son derece haksız bir yakıştırmadır. Karakaya dağın başı diye küçümsenmeye çalışılırsada yerinin fiziki özelliklerinin yanında su ve taşın olaması yerleşim için bir imkan sunmaktadır. Osmanlı’da kıtlık, salgın hastalık, eşkıya baskınları ve tabi afetler gibi sebeplerle yer değiştirilmiş, iskana tabi tutulmuş. Eskiköy'den tabi afet, Sarıfakıl'dan eşkıya baskısı ve yılan, Karacaören'den de susuzluk nedeniyle göç etmiştir. Çünkü devletin kuruluş aşamasında zaviyeler dervişlere bilerek ve isteyerek kurdurulan yerlerdir. Hattâ zaviyelerin ekseriya devlet tarafından bilhassa seyahat ve mübadele işleri için tehlikeli addedilen yerlerde tesisi teşvik edilmektedir. Bu dönemde, herkese “Devletli” unvanı da verilmiyordu. Ömer Lütfi Barkan bu dervişlere “Kolonizatör Türk dervişleri” yani yeni yerleşilen, iskân edilen yurtlardaki dervişler diyor. Dervişlerin amacı toprak fethetmekten ziyade gönülleri fethetmek, gönüllerde cihad aşkını ateşlemekti.
Yerleşmelerde mezralar ekinlik olarak köyü tasarruf eden sipahinin tasarrufuna verildiği gibi vakıf ve mülk arazisinede ayrıldığı da görülmektedir. Karakaya’daki timarlı sipahisine ve mülk sahibine birçok mezra ayrıldığı vakfiyelerde belirtilmek-tedir. Yahyalı Aladağlarda yaylayan yörük atları arasında Karakaya Yörükleri de vardı. 16. yy. ortalarında kışlakların uzak olması, in ve ağıllar bir nevi kışlak vazifesi görmesiyle ilk yerleşmeler ortaya çıkmıştır. Mezralar konar-göçerlerin kışlağı olmuştur. Kışlakların uzak, soğuk ve sıcak olmasından konar-göçerler tarım hayatına mecbur olmuşlardır. Sipahiden toprak kiralayarak ziraat yapmışlar, yerleşik hayata geçmişlerdir. Köy kayınca bir kısım köylümüz, in ve ağıllarda hayvancılık yapmışlardır.

ESKİKÖY’E İLK YERLEŞİM, 1310-1320
Karakaya'ya ilk gelenlerin bir kısmı da Sarıfakıl Mezrasına diğerleri Eskiköy’e şimdiki Yunak’a civarına yerleştiler. Sarıfakıl’a yerleşenlerde bir müddet sonra Eskiköy’e intikal ettiler. Köye Türklerin yerleşmesi Anadolunun Türkleşmesi esnasında İlhanlılar devrinde, Anadolu Selçuklu devletinin sonlarında, Eratna Devleti kuruluşundan önce 1310-1320 tarihlerinde Danişmendli Danişmendli Seyyid Halil Hazretleri ve Saruşeyhoğlu’nun ailesinden küçük bir gurubun yol güzergahı üzerinde, hâkim bir noktadaki Eskiköy'e yerleştikleri görülmektedir. İlk yerleşimden sonra Eşekcioğlunun Kafa’ya gözcülük maksadıyla birkaç hanenin yerleştiği rivayet edilir, burası Kurucaova Köyüdür. Köyün 1484’te 21 hane olduğu dikkate alınırsa, Eskiköy’e yerleşenlerin sayısının bir elin parmağını geçmediği düşünülebilir.
Karakaya köyüne ilk yerleşenlerin
1-Saruşeyhoğlu,
2-Seyyid Halil Devletli çocukları ve akrabaları ve Seyyid İsa Vakfiyesinde adları geçen şahitlerden
3-Karakayalı Seyyid Abbasoğlu Seyyid Ebu Bekir,
4-Karakayalı Seyyid Süleymenoğlu Seyyid Ahmed’in soyundan geldiğini düşün-mekteyiz. Köyümüze aşağıdaki sıraya göre yerleşildiği görülmektedir;

ESKİKÖY’DEN BİRİNCİ GÖÇ, 1717 ve TEKRAR YERLEŞİM
Eskiköy’ün kayması hakkında 1953-1955 yıllarında köyde imamlık yapan Abdulgani Aşık’ın “Heyelan nedeniyle 250-300 yıl önce Eskiköy’den göçülmüştür” tezinden başka elle tutulur bilgi yoktu. Bu tezi destekleyen Kayseri Sancağı Karaman vilayetine bağlıyken Karkaya’da Merhum Seyyid Halil Türbesine beratlı timar vakfılarından “Vakf-ı Kerîmeddîn ve Kara Hacı” vakfının mezralarından biride Kuruca-ova’dır. Yani bizim bildiğimiz Kuruca, depremden önce ovadır. 1474 de Kayseri Karaman Eyaletine bağlı sancak merkezi idi. Ağustos 1717 yılında Kayseri’de meydana gelen büyük depremde Eskiköy hasar gördü. Birinci kaymadan sonra, bir müddet köyün çeşitli arazilerine ve özellikle Sarıfakılı Köyüne ve Kamanpınarı’na göç edip tekrar Eskiköy’e döndüler. Bazı aileler gittikleri yerden dönmediler, Kızılviranlıoğlu sülalesi gibi.
Köy kaymadan önce Sarıfakılı, Kuruca ve Alaca Devlet köydü. Türbenin çekim gücü, tekkenin maneviyatı köylüyü tekrar Eskiköy’e yerleşmeye sevk etti. İlk kay-madan sonra tekrar ne zaman dönüldüğüne dair bir belgeye ulaşamadım. Ancak 1738 de tekrar nahiye olduğuna göre kısa zamanda tekrar döndükleri görülür.
Aşağıdaki belgeye göre depremden sonra Kayseri’ye göçülmüş olmalı. 133/1 numaralı Şer’iyye Sicili 81 nu.belgeye göre. Kayseri Hunat Mahallesi sakinlerinden Şerife Fatma binti es-Seyyid Halit Ağa Karakaya’da bulunan bir miktar tarlanın kendisine babasından kaldığını, şimdiye kadar ise adı geçen tarlanın eski kocası es-Seyyid Mahmut ile es-Seyyid Adurrahman ve es-Seyyid İbrahim tarafından idare olunduğunu, es-Seyyid İbrahim’in ise tapuyu kendi rızasıyla adı geçen Şerife Fat-ma’ya verdiğini fakat adıgeçen İbrahim’in hâlâ tarlanın yarısına müdahele ettiğini iddia etmiştir. Durumun şahitlere sorulup doğru olduğu anlaşıldıktan sonra es-Seyyid İbrahim’in müdaheleden men edildiğine dair 28 Şaban 1154 (8 Kasım 1741) tarihli ilâm.

ESKİKÖY’DEN İKİNCİ GÖÇ, 1835
Kayseri’de 14 Ağustos (Cuma günü) 1835’te büyük zelzele oldu.87 1835 depremin-den sonra 11 Şubat Çarşamba günü 1836 önceki depremden daha az şiddette bir deprem daha oldu.58 Köyün ikinci kayması 1835 depremine rastlar. İkinci kaymadan sonra büyük bir dağılma olur, 75 hane Eskiköy’den göç ettiler. Başta Sarıfakıl olmak üzere civar köylere ve yakın mezralara birçok aile göç etti.
1991 de Kepçe Mehmet’le yapılan ses kaydına göre: Depremden sonra köy taşınmak zorunda kalınca; şimdiki köyün yeri ve Gülbeğin altında arazileri bulunan varlıklı Köşkeroğlu “Ey ahali! Gelin dağılmayın, fazla uzaklara gitmeyin. Benim arazilerim üzerine evlerinizi yapın. Sizden karşılık isteme” der. Bu teklif üzerine köylülerin çoğunluğu Eskiköy’ün çevresinden fazla uzaklaşmazlar. Bir kısım aileler köyün şimdiki yerine, bir kısmı ise Taşlıtarla’ya evlerini yapıp yerleşirler.146 Köyle ilgili ses kaydı bulunan Küçük Mehmet Ağa’nın (d.1887) ses kaytları silinmiştir.
Eskiköy yürüyünce Seyidler sülalesinin bir kısmı türbenin civarından ayrılmadı-lar. Bir kısım aileler arazideki mahsülün durumunu da dikkate alarak ayrılmak istemediler. Cabiler’den Hasan Kâ ve bir kısım ailelerde belki dönüp geliriz diye, Eskiköy’ün taş ve ağaçlarını Daş Tarlaya yığarlar.
Çaprazlar’dan Ali Osman Kâ (Kestane) Daşlı Tarlaya ev yapar. Geri kalan aileler, yakın yerlerden yerleşmeye başlamak üzere, Sarıfakıl, Karacaören, Yalınayak, Kaman Pınarı, Töslü’ye (Tuzhisar, Memduhun Yarma), Ağcaseniç (Ağcasevinç), Yalınayak ve Kardeşler’de Küçük Örenlere, Kayseri ve civarı ova köyleri, Bünyan, Akkışla köyleri ve Çepni'ye kadar gittiler. Bir kısmı gittikleri yerde kaldılar. Bir kısmı barınamayınca geri geldiler.
Seyitağalar, Mehdiler Sarıfakıl’a; Ganiler, Karabaşlar, Hacılar Ballık’a; Cabiler-den Hacı Musafa Ağcaseniç’e; Hacı Mulla Kardeşler Küçük Örenler’e; Seyitler Töslü’ye; Nalbantlar, Mantıcılar, Karaboncuklar, Karakülahlar Yalınayak’a gittiler. Gurbazlar (Mehmet Özsolak) ve Gavthaliller (Çolakoğlu) Sarıfakıl’dan Kardeşlere göçtüler. Avanoğullarının bir kısmı Sarıfakıl’a, Himmetdede’ye, Alevkışla (Akkışla) ve Gani Şeyh (Bünyan) köyüne gittiler, bir kısmı göçtükleri yerlerden dönmediler, bölündüler. Köselerin bir kısmı ilk kaymada Develi Keçikıran köyüne gittiler, yalnız Molla Mustafa imam olarak geldi. Bir kısım Köseler Kalaba’ya gidip geri döndüler. Karagelin’in Mehmet Hacılar’a giderler, kardeşler’den biri tekrar köye döner. Mantıcılar, Karakülahlar Zirve tarafındaki ağıllara, Yalınayak’a gittiler. Seyitağalar’ın, Mantıcılar’ın, İbrahim Kâ'ların Yalınayak'da ağılları vardı. Bir görüşe göre Yalınayak yerleşim yeri olmaktan öte, ağıl, hayvancılık yapılan yerdi. Sarıfakıl’da daha geniş, Karacaören’de daha dar ve birbirine bitişik örenlere rastlanmaktadır, buda Sarıfakıl’da daha çok kalındığına işarettir. Seyid Ağaların Osman Gençtürk Sarıfakıl’da mezar yeri ve su avgunu buldu, yukarda belittiğimiz gibi Sarıfakıl köydü. Karacaören’de ki ören kalıntılarından hareketle 10-15 ailenin burada kaldığı söylenebilir. Sarıfakıl’da yerleşim yeri ve suyun olması (Keklik Pınarı) sebebiyle daha fazla ailenin (15-20 hane), daha uzun süre kaldığı söylenmektedir. Eskiköy yürüyünce Sarıfakıl’a gelindi, küçük, ince sarı yılanlardan şikayetci oldular. Sarıfakıl’dan ayrılmalarının sebeplerinden biride eşkıyalardan duyulan rahatsızlıktır. Karacaören’e çıkıldı, orada susuzluktan rahatsız oldular, oradan köye intikal ettiler. Karacaören’den Kayapınar’a göçüldüğüde söylenmektedir. Kaman Pınarı’na birkaç sülale göçtü, fazla barınamayıp geri döndüler.
Belen’deki suyun kapatılması hadisesine efsane diyenler vardır. Köyün toprak yapısı kaymaya müsait. Yıkıntı’nın ve Yürük'ün kaydığı hatta Kızılbayır’ın önündeki binalarda kaymalar olduğu bir vakıa. 1992 Depreminde İndizlik de kayma meydana geldi. İbrahim Çelebi'nin muhtarlığında 18-20 kadar eve çürük raporu verildi. “Köy ilk kuruluş yeri Değirmen Tepe (Sarımsaklı dan köye doğru gelirken iki tepe arası olduğu söylenir. Burada bir kuyu ve kervan yolu vardı. Yaprak Yol’a taşınmazsa heyelandan kurtulamazsız denildi. Köy büyükleri ve Muhtar razı olmadılar. Karakaya üçüncü derece deprem bölgesidir.

ESKİKÖY’DEN İKİNCİ GÖÇ’ÜN MENKIBESİ
1835 depremiyle ikinci bir kayma meydana geldi. Bu olay günümüzde aşağıdaki menkıbeler şeklinde anlatılır.
1-Kamışlı’da adam gövdesi kadar su akardı. Belen Yaylasına Koyunabdal ve Gömürgenliler gelirdi. Köyün nüfusu artınca, sular azalır köylü yaylaya sahip çıkar. Yaylacılar bu sene müsaade edin, daha sonra gideriz derler. Ama içlerine sindire-mez, giderken civa bulup, suyun etrafını eşip yalak haline getirirler. Civayı döker su tabana giderken, kirli yünleri basıp üzerine toprak atarlar. Pılıyı pırtıyı toplayıp giderler. Birkaç sene yarılma olmuş daha sonra yarıklar derinleşmiş. Yaylaya yiyecek-içecek götürenler, Felahiye ve Çukur'dan şehre gidip-gelenler; Kaşın üzerinden, Oyrak yol, Kuruca, Tekke güzergahını takip ederler. Giderken veya gelirken tekke de konaklarlardı.
Amarat’tan bir kişi Muncusun'a giderken, Kaş’ın kaydığını görür. Eşşekcioğlunun-kafa da bir çatlama görür. Hatta kayan kısmın yarıklarına taş koyar, döndüğünde taşın kaybolduğuna şahit olur. “Köy yürüyor sakın burada durmayın, bu köyün çok aşını ekmeğini yedik, köylü zarar görmesin.” diyerek durumu muhtar Karakelle'ye haber verirler. Köylü yarıklara ceviz cereği kor, cereğinde kaybolduğunu görürler. Köylü zarar görmeden Eskiköy’ü boşaltırlar. Kaymadan Türbe ve Zaviye de azda olsa etkilendi.
2-Köyden bir grup Talas’daki Ermeniler bir kısım hediye götürürler. Aşiretler belen’e geliyor, malımızı melalımızı yaylaya çıkartmıyor, tapulu arazimizi ekip biçtir-miyorlar. Bize bir akıl verin diyorlar. Onlarda 40 teneke kezzap, 40 kirli koyun yü-nü, 40 yaprak saç alın diyor. Aşiretler yayladan inince eli kazma tutan kim varsa gelsin diyorlar. Kurtlapa’dan suyun gözüne kadar 3 m derinlikde su yolu açıyorlar. Suyun olduğu yeri eşiyor, suyu bu yola veveceğiz su tabana düşecek üst taraf boş kalacak kirli yünü cereğin ucuna bağlıyorlar. Gittiği yere kadar salıyor ve cerekleri ulayıp gittiği yere kadar salıyorlar. Su daralınca kezzabı döküyorlar, kezzap tabanı deliyor. Bir kirli yün bir teneke kezzap döküyorlar, su kesilince saçları üzerine kapa-tıyorlar. Eskiköyden su çıkıyor, Eskiköy’ü yürütüyor, kaydırıyor.

ESKİKÖY’DE BİLİNEN YERLER
Alaca Devlet: Alaca Köyü.
Bezirhane: 1584’te bir bezirhane vardı.
Develik ve Atlık: Misafirler için tekkenin kuzey doğusunda deve ve atlarla girilen depo ve ahırlar vardı, bunlara develik ve atlık denirdi.
Değirmen: 16. yy.’da üç değirmen vardı. Yoncalıktaki bekçiliğin güney tarafı, Değirmen Deresi ve derenin batısında değirmen vardı.
Dut Ağacı: Tekkenin önünde 250 hayvanı gölgesine alacak büyüklükde dut ağacı vardı.
Evliya Paşa: Mezarı oyuk taşın yanındadır.
İmam Zerguba: Mezarı türbenin kuzey batısındadır.
Kitaplık (Karamuklu Çukur): Yoncalıklara giderken sağdaki ilk kayalık, kükür. Kitapların yasak olduğu 1940’larda her türlü kitap oraya atılmış, saklanmak isten-miş.
Kuruca: Kurucaova köyü.
Oyuk Taş (Roma sütun başlığı): Türbenin kuzey doğusunda, su dökülüp içilen “Kutsal Taş.”
Seten Taşı: Gıcılıgöl’den aşağı doğru gelirken kayalıklar tarafındaki örenlerde iki seten taşı vardı. Seten taşı meraya getirildi, küçültüldü ve 2014 yılında çevresine park yapıldı. Diğeri Eyim köyüne verildi.
Seyyid Halil Devletli Camii: Tekkenin kuzey doğusu, Yunağa giden yolun üst kısmı, Marzıoğlu yoncalığı olarak bilinen yer eski köyün camisi idi. İsmi Seyyid Halil Cami olarak bilinir.
Sinne Deresi (Mezarlık): Dalaklıgöl sinne deresi arası mezardı. Müslüman ve gayri Müslim Mezarlığı olduğu söylenir. Köylü sevmediği kişiye “Sesin sinne deresinden gelsin.” dermiş. Sin, arapça mezar anlamına gelir.
Timar: Eskiköy’de Karakaya Timarı ve vakıfları vardı.
Türbe: Seyyid Halil Devletli Türbesi.
Yunak: Yıkanılan yer, yunmalık manaları var. Hamam olabilir diye düşünüyorum. Zahire yıkanan yer. Mustafa Alkan’ın reisliğinde suyun gözünün
temizlenmesi esnasında su azaldı. Soğuk ve içimi tatlı bir suyu vardı. Eski debisinin beşde biri kadar akmaktadır.
Zaviye: Saruşeyhoğlu ve Seyyid Halil Zaviyeleri türbenin kuzeyinde olmaları muh-temeldir. Seyyid İsa Zaviyesi’nin tapusu vardır, yeri türbenin kuzey-doğusunda yunak yolun alt tarafıdır.

KARAKAYA’YA İLK YERLEŞİM (1840’lardan sonra)
16-19.yüzyıllarda Osmanlı devletinin karşılaştığı en büyük tehlike eşkıyalardı. Haliyle köyler ulaşımını hayvanla, yayan veya kağnı ile yapmaktaydı. Ama yol güvenliği, eşkıya sebebiyle tehlike arz etmekteydi. Fakılar Eşkıya baskısıyla yerleşim yeri olmaktan çıkmıştır.
Ali Osman Kâ Daş Tarlaya ev yaptı deyince gidenlerin bir kısmı geri geliyor. Ortapınar çayırlık ve ortasında bir göl vardı. Az da olsa su çıkıyordu, suyun etrafın-da toplandılar. Köyün ilk yerleşimi Ortapınar’ın civarıdır. Köyün ilk sakinlerinin Mollalar ve Dolakoğlu aileleri olduğu sanılıyor.67 Bir yere gidemeyenlerde orada toplandı. Yukarı mahalleden setene doğru giden yol çaydı. Küçük Mehmet Ağa'nın ailesi Soku’nun oraya gelir. Orada Camız, koyun, keçi, deve yayılıyor. Burası uygun bizde yerleşelim derler. İlk gelenlerden Çapraz Osman ağaçları seçmiş ve evini caminin batı tarafı, Hamis Mahir’in oraya yapmış. Caminin orayı Cabiler tutmuş, Hacı Mulla caminin batısına, Hasan Kâ kuzeyine, Hacı Mustafa doğusuna ev yapıyor. İlk iş olarak bir cami inşa ederler. İlk çeşme Ortapınar’dır. Musa, Orta, Mükremin Kâ'ların pınar ve çevreleri ilk yerleşilen yerlerdir.
1717 depreminde Eskiköy dağılınca bir kısım Köseler, Develi Keçikıran köyü-ne gittiler ve birçok aile Eskiköy’e döndü Köseler dönmedi. 1835 ikinci depremden sonra Köy yeni yerine yerleşmeye başlayınca cami yapıldı, hoca yoktu. Hocalar Sülalesi olarak bilinen Köseler'den hoca getirmek üzere iki atlı Keçikıran köyüne gitti. Köy kuruluyor, imam yok ne yaparsanız yapın deyince Köseler, buraya yerle-şeli 120? yıl oldu köye dönme durumumuz yok derler. Molla Mustafa yeni hafızlığını tamamlamış, alın götürün derler. Molla Mustafa köye hoca olarak döndü. Kendisine camiden çaya kadar olan tarlayı verirler. Molla Mustafa'nın köydeki evliliğinden üç çocuğu var, Mehmet, Osman, Ali. Mehmet’in doğum tarihi 1842’dir. Molla Mustafa köye 1835-1841 arasında 1840’lar da gelmiş olmalı. Bu bilgilerden hareketle köyün 1840’lar dan sonra kurulmaya başlandığı söylenebilir.

Yorumlar