Hırsızın Böylesi / Ayhan MUTLU sizin için yazdı

AKSİLİK
Bir arkadaş anlatıyor:
Eşimle sözlendik. Bir akşam yakın akrabalar toplanıp kız evine söz kahvesi içmeye gittik. Hoş beşten sonra babam kızın dedesine,
“Allah’ın emri peygamber efendimizin kavliyle kızınız ….yı, Oğlumuz… ya istiyoruz” dedi. Dede oğluna,
“Evlat ne diyorsun?” dedi. O da,
“Baba sen neyi uygun görürsen, bana söz düşmez” dedi. Dede,
“Beylerin soyunu sopunu araştırdınız mı? Her hangi bir marazaları var mı?” dedi.
“Tanıyan herkese sorduk; kızın için bulunmaz kapı dediler” dedi. Dede,
“Ne diyelim Allah hayırlı uğurlu eylesin, öyle ise getirin kahveleri” dedi. Kalkıp büyüklerin ellerini öptüm. Nişanlımın da gelip el öpmesi hem de ilk kahveyi bizzat kendi getirmesi gerekiyordu. Bayanlar fazla telaşlı, bir fiskos ki sormayın? Dakikalar geçiyor ama kahvenin geleceği yoktu. İnsanın aklına neler gelmez ki?
Neyse ki kahveler geldi. Getiren,
“Sizlerden özür diliyorum, kahveyi yaparken tüp bitti, o konuda biraz zorluk yaşadık” dedi.
İçim rahatladı…
Kerme, kerpiç, keven, odun, kömür, ocak, tandır, soba, gazocağı, elektrik ocağı, tüp derken doğalgaza geçtik…
Hey gidi günler hey…

HIRSIZIN BÖYLESİ
Kış gelince yazlık evler mateme bürünür. Çok önemli bir neden olmadıkça yazlık evlere kışın kimse uğramaz. Bunu fırsat bilen hırsızlar açılmadık kapı bırakmaz.
Bir arkadaş anlatıyor:
Bir gün arkadaşım,
“Benim bağ evine bakalım mı?” dedi.
“Neden olmasın?” dedim. Bağ evine yaklaşırken pencerenin camının kırıldığını, perdenin rüzgârda bayrak gibi sallandığını görünce arkadaş,
“Eyvah eve girmişler” dedi. Beti benzi attı. Eve girdik… Hırsızlar ne buldularsa alıp götürmüşler. Evin nerede ise her santimetrekaresinde hırsızın çamurlu ayak izi vardı. Şaşırdığımız nokta; Odanın ortasında serili olan seccadede ayak izi yoktu.
Be adam seccadeye saygılısın da neden hırsızlık yapıyorsun denmez mi?

YENİLGİ
Bir arkadaş anlatıyor:
Yetmişli yıllar… Gençler sağ, sol diye ikiye bölünmüştü. Solcular Cumhuriyet Halk Partisini, ülkücüler Milliyetçi Hareket Partisini destekliyordu.
Belediye seçimleri vardı. Haliyle siyaseten kendimizi göstermemiz gerekiyordu. Benden üç beş yaş büyük olan belediye başkan adayımızı desteklemek için gece gündüz demeden çalıştım. Dosttan, düşmandan kim denk gelirse oy istedim. Bizim aday üniversite tahsili görmüş, mühendis, belediyecilik konusunda uzmandı. En kuvvetli rakibimiz ilkokulu dışarıdan bitirmiş biriydi. Bu açıdan bakınca kazanma şansımız çok yüksekti. Kazanacağımızdan da emindim.
Pazar günü yapılan seçimi kaybettik. Kimsenin yüzüne bakacak halimiz yoktu. Zaten askerlik kâğıdımızı da almıştık. Bir taksi tutup üç arkadaş kimseye, Allahaısmarladık demeden kaçar gibi terminale geldik. Ver elini Ankara… Hamam önünde bir otele kapağı attık… Günlerin verdiği yorgunlukla sızıp kalmışız.
Uyandık… Otelden ayrılırken hesabı görecektik. Otelin bir gecelik konaklama ücreti on lira iken resepsiyondaki genç bizden yirmi lira istedi. Şaşırdık…
“Ne oluyor hemşerim?” dediğimizde, delikanlı güldü,
“Siz bir gece değil iki gece yattınız” deyip, bizi ikna etmek için,
“İşte ” diye takvimi gösterdi.
Bizden ses soluk çıkmayınca, “öldüler mi?” diye delikanlı korkup arada bir odamıza gelip bizi kontrol ediyormuş.
İnanılır gibi değil... İki gün hiç uyanmadan uyumuşuz.
Böylece seçim yenilgisini genç yaşta tatmış oldum.
Yenilgiyi kabullenemeyenlerin üzüntüsünü çok iyi anlıyorum.
Gün gelir bir gün onlar da yenilgiye alışırlar…

Yorumlar