Ülkücü Gözüyle, Öcalan Çağrısının Şifreleri ve Satır Arası Tuzakları / Şükrü Alnıaçık

Ülkücü Gözüyle, Öcalan Çağrısının Şifreleri ve Satır Arası Tuzakları

(Dikkat!.. Yazı 8 A4 hacmindedir ve tarihe not düşmek için kaleme alınmıştır.)

Abdullah Öcalan’ın aylardır alt yapısı hazırlanan ve dün açıklanan tarihi çağrısını satır satır inceledim. Doğrusu, bir sürprizle karşılaşmadım; hayal kırıklığına uğramadım.

Genel olarak siyaset yapmak için veryansın eden muhaliflerin görüşlerine katılmadığımı 26 ve 27 Şubat tarihli paylaşımlarımla açıklamış ve Devlet Bey’in başlattığı süreci desteklediğimi ifade etmiştim. 

Bu destekleme elbette beni Ülkücü hassasiyetimden uzaklaştırmıyor, ancak ben diğerleri gibi “kabuk”la beslenen ağaç kakanlar gibi gürültü çıkararak dikkat çekmektense, özü ve içeriği bir dedektif titizliğiyle incelemek ve bulduğum sonuçları Ülküdaşlarımla paylaşmak istiyorum. 

Peşin olarak söyleyeyim, bazı tuzaklar var, ama çağrı kesin. Yani PKK silah bırakıyor. 
“Sonrası Allah kerim” modundayız. Bu arada için için, “hepimiz fena halde kerim”iz! 

Böyle şeyler olur mu olur. Tarihte olmuş mudur? Olmuştur. Tarihte kırk yıl süren bir marksist-bedevi terörü olmadığı için benzer olay bulmakta ve süreci kanıksamakta zorlanabiliriz. 

Ancak madem ki İspanyollar kadar sıcakkanlı, İngilizler kadar akıllı, İtalyanlar kadar yakışıklıyız. Madem ki bu yüzden helikopterden helikoptere atlarken şarjör değiştirip “apo piçtir piç kalacak” diye bağırarak terörle mücadeleye anlam katıyor ve adam beğenmiyoruz!..
O zaman IRA’nın, ETA’nın ve Kızıl Tugaylar’ın “milli ve yerli” tasfiye süreçlerine katlanacaksınız!.. 
“Size Nasıl anlatayım…
Europa’da böyle şeyler oluyor azizim!..”

Marksizm çıktı çıkalı bu işler biraz sıkıntılıdır. Anlatamadık size, bu işleri polise bırakın dedik. Hepiniz karı kız ayağına devrimci olup, PKK’ya değnekçilik yaptınız!.
“Katil polis” diye sloganlar attınız!..

Koskoca Dil Tarih’te PKK Nevruz kutlaması yapıp tepiniyordu. 
Ülkücü sayısı 8’e kadar düşmüştü. PKK’lılar her gün bu “serdengeçti”lerden birini bıçaklıyordu. Çocuklar, kendini soda şişesiyle savunuyordu. 
Siz kaşları çatık diye onları sevmiyordunuz!

Nevruz halayına duruyor, Dağdan gelmiş mevsimlik kekoların kıllı kollarına, memelerinizi sürte sürte zıplıyordunuz!..

Yemeyin şimdi bizi, “Devlet Bahçeli, Apo’yu seviyoo” diye!.. 

Devlet Bey o sırada garibanların okuldan uzaklaştırma dosyalarıyla ilgileniyor, okula kimse görmeden sırasıyla Bir Başdanışman, İki Ocak başkanı, Üç MHP’li vekil yolluyordu. 

Kalbin iki santim yanından bıçaklanan Osman’ın kamera görüntülerini, dekandan söke söke alan Danışman sayesinde 13 PKK’lı yakalanıyor, Fetöcü polislerin kışkırtıcı ajanı olan biri içeride intihar edip ölüyor, okul biraz rahatlıyor, bizim çocuklar, üç ay sonra, yüz kişiyle Nevruz, ikiyüz kişiyle 3 Mayıs kutluyordu.

O Başdanışmandan bir tane de İzmir’de olsaydı, belki de Fırat Yılmaz Çakıroğlu şimdi yaşıyordu. 

Bilin bakalım bunları nereden biliyorum! 
Hayatımız PKK’yla mücadeleyle geçti bizim… 
Buyrun bedava expertiz raporu çıkaralım…

İşte Ülkücü Gözüyle Mektuptaki Muhtemel Tuzaklar!..

Başlıktan başlayalım: “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” 

Ya alelade bir “dertsiz” başlıktır. 

Ya da PKK’nın siyasi kanadının, 

a) 2008-2014 yılları arasındaki adıyla, (Barış ve Demokrasi Partisi) 
b) 2005-2009 yılları adının (Demokratik Toplum Partisi) 

kompoze edilmesiyle verilmek istenen bir mesajdır. 

Bu iki partinin sahnede olduğu 2005- 2014 yılları, PKK’nın siyasi kanadının en rahat gelişme fırsatı bulduğu, Amerika’dan icazetli, FETÖ’lü, BOP’lu, GOP’lu yıllardır. 

Bu mesajın, “silahla yapamadıklarımızı, TBMM çatısı altındaki siyasi partimiz vasıtasıyla, barış içinde ve demokratik yollarla yapacağız” şeklinde verilmiş olması ihtimali vardır. 
Bu mesajın, fesih çağrısını başarıya ulaştırmak için mi yoksa gizli gündemi canlı tutmak için mi verildiğini, yoksa bu sözlerin, Apo’nun aklına başka güzel kelime gelmediği için mi kullanıldığını anlamamız zamana bağlıdır. 
Şimdi bir sayfalık metnin paragraflarına geçelim. 

***

1- Öcalan: (1.Paragraf) “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.”

PKK’nın, kuruluş şartlarıyla ilgili konjonktürel değerlendirme kısmen doğrudur, ama eksiktir. “Kürt realitesi” sözü muğlaktır. 12 Eylül’den ve PKK’nın ilk eğitim kampı gibi bir işlevi olan Diyarbakır Askeri Cezaevi’nden hiç bahsedilmemesi, manidardır. 

“Reel-Sosyalizm”in içinde, sınıf ve etnik hak sorunlarının ötesine geçerek vatan hainliği sınırlarını aşan:
a) Sosyalist (Bulgaristan, Libya, Rusya)  
b) Ulusal(Yunanistan, Kıbrıs Rum Kesimi) 
c) Dini ve Mezhepsel (Suriye, İran) gibi 
düşman ülkelerle işbirliği vardır, bunlar es geçilmiştir. 

Apo’nun PKK’yı feshederken maziyi tamamen “pişmanlık çukuruna gömerek” konuşmasını elbette beklemiyorduk. Bu yüzden buralara fazla takılmıyoruz. Doğrusu, yeni bir sayfa açarken bu hesaba girersek içinden çıkamayız. Ama karşımızda Sırrı Süreyya gibi korsan bildiriciler, yanımızda da haklı olarak cinnet geçirmiş arkadaşlar varken biz de her zamankinden daha dikkatliyiz.

***

2- Öcalan (2.P.): “Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.”

Apo’nun sadede gelirken yaptığı itiraflar daha önemlidir. 

a) Yaşanan Sosyalizm’in 90’larda çöküşü…
b) Kimlik inkarının son bulması,
c) İfade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler’in,

PKK’yı anlamsızlaştırdığını ve aşırı tekrara düşmesinin ömrünü tamamlamasına yol açtığını açıkça ifade etmiştir. 
Aslına bakarsanız, fesih (kapatma) çağrısının özü burasıdır. Gerisi, bundan sonra Kürtlerin neden bu tür maceralardan uzak kalarak Türklerle birlikte barış içinde yaşaması gerektiğini anlatan öteden beri bizim yapmakta olduğumuz “Bin yıllık kardeşlik” vurgusudur. 

***

3- Öcalan (3..P): “Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.”

Kürt-Türk İlişkileri diye başlayan paragraf, ise başlığı itibariyle sorunludur. 
 Hegomonik (Emperyalist) güçlere karşı gönüllü bir ittifak içinde kalmayı zorunluluk olarak görmek, bizim bilimsel analizlerimize uygun bir birliktelik çağrısıdır. 

Ancak biz anlatırken “İran’a karşı Yavuz istedi, Ermeni’ye karşı Sultan Abdülhamid istedi, İngiliz’e, karşı Mustafa Kemal istedi” gibi olayları resmi tarih konseptine uygun olarak otorite üzerinden anlatırken, Öcalan, dilinin alışık olduğu Marksist terminolojiye uygun olarak “altyapı”yı öne çıkarmakta ve tarihi ortak mücadele sorumluluğunu tabana, halka, ulusa yaymaktadır. 

Üstelik bu sorumluluğu “varlıklarını sürdürme” zorunluluğuna bağlayarak adeta bir “Hegomonik Güçler Karşısında Türkiye” brifingi vermektedir. 
Doğrusu, kırk yıldır dağda gezen, ölmeye ve öldürmeye adanmış adamları ikna etmek için bu tür kuvvetli gerekçelere ihtiyaç vardır. 

4- Öcalan (4. P): “Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. 
Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir.”

“Kapitalist modernite” gibi artistik laflara biz kısaca “Gâvur” diyoruz. Ve bu dış mihrakların “200 yıldır bizi parçalamaya çalıştığını” 15 yaşından beri önümüze gelen herkese anlatıyoruz. 

Ancak, “Türk- Kürt ittifakı” anlatımındaki tuzaklar ve sorunlu alanlar gözümüzden kaçmış değildir. 

Paragrafta cümlelerin düzgün kurulmamış olmasına da bakarak, sadece “ittifak” gibi ancak hukuken eşitler arasında yapılabilecek bir işbirliğini dile getirmek için bu paragrafın parlak ve düzensiz bir ambalaj olarak tanzim edildiğini düşünüyorum. 
Bu mektubun en sorunlu ve tuzaklı kelimesi “ittifak”tır. 

Kardeşlik başka, ittifak başka bir şeydir. 

Kardeşlerin “ittifak” yapmasına gerek yoktur. Bu kelimenin bundan sonraki kullanımına dikkat edilmelidir. 

***

5- Öcalan (5. P): “Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.”

Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarının Türk- Kürt ayırım sürecini hızlandırdığı ifadesi,

a) PKK’yı ve kurucusunu aklama hilesidir. Çünkü Türk-Kürt ayırımını PKK kadar hızlandıran başka bir modernite vasıtası yoktur. Modernitenin en büyük ayrıştırma silahı, kültürün en dinamik ve organik faktörü olan din birliğinin bozulması olduğuna göre Marksist PKK’nın birliğe verdiği zararı hiçbir modernite unsuru vermemiştir. Apo’nun 40 yıl için özür dilemek yerine suçu böyle Kapitalist Modernite gibi ucu bucağı belli olmayan mefhumlara atması, anlaşılabilir bir durumdur. 

b) Cumhuriyetin, milli devletin ve Türk uluslaşmasının suçlanması, yukarıdaki ittifak kelimesiyle birlikte değerlendirildiğinde iki kimlikli, çifte uyruklu bir devlete doğru yürüme çabasının tezahürü olarak değerlendirilebilir, buna da dikkat edilmelidir.

Övgüyle onaylanan ve günümüzde (nedense?) çok kırılgan hal alan “tarihsel ilişki”nin kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlenmesinin esas görev olarak sunulması, Apo’nun “Tanrı’yla güreşmekten” vazgeçtiğini gösteriyor. Oysa bir ara onu yenmiş ve kadınlardan başlamak suretiyle Kürtleri özgürleştirmişti!

Öcalan’ın “inançlar”ı öne çıkarması, Ak Parti ideologları tarafından doğrudan veya dolaylı brife edilmiş olduğunu gösteriyor. Ancak, yukarıdaki tuzaklı cümlelerle birlikte “Cumhuriyetin tek tipçi yorumları”nın  
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın,

“Tek Devlet, Tek Milllet, Tek Vatan, Tek Bayrak” yorumundan farklı olarak neyi ifade ettiği açıklanmalıdır. 

Cumhuriyetin hukuksal tek tipçiliği, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’yla başlayan bir ulusal standarsizasyon çabasıdır ve ulus devletlerin barış içinde yaşaması, eğitimle başlayan bu vatandaşlık bağına ve birliğine bağlıdır. 

***

6- Öcalan (6.P): “Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.”

PKK’nın “Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi” olduğu ifadesi de sorunludur. Doğrusu, PKK bu yönüyle tektir. Ancak “İsyan” olduğu tartışmalıdır. 

Halk, Marksist bir silahlı terör örgütü tarafından isyana zorlanmış ve Müslüman Kürt sağduyusu, adına “ittifak” denilen bin yıllık kardeşlik sayesinde bunu reddetmiştir. 

Dolayısıyla bir halk isyanından söz edemeyiz. Sınırlı bir kitlesel ayaklanma sayılabilecek 6-8 Ekim olaylarında bile Marksist örgüt sempatizanı gençler, sırf DAEŞ’lilere benziyor diye sakallı Müslüman Kürtleri öldürebilmişlerdir.

Dolayısıyla PKK’nın güç ve taban bulması, demokratik yolların (10’dan fazla Kürt partisine ruhsat veren) Devlet tarafından değil, gençlerin PKK terör örgütü tarafından, bin yıllık kardeşliği bozacak şekilde manipüle edilmesinden kaynaklanmıştır. 

Apo’nun bu cümlelerde, dağlara ve tarihe doğru şov yaptığı açıktır. 

***

7- Öcalan (7. P): “Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.”

Apo, Sosyalizmle başlayıp “aşırı milliyetçilik”le sonuçlanan maceranın ortaya çıkardığı sorunların farkındadır. Bu süreçte,

a) Türk Ordusu, dünyanın en deneyimli Anti-Terör gücü haline gelmiştir. 

b) Türk Savunma Sanayii, Gece görüş, İHA ve SİHA gibi alanlarda uzmanlaşmıştır. 

c) MHP’nin oy potansiyeli kemikleşmiş, Milliyetçi partiler çoğalmıştır. 

d) Türkiye, PKK sayesinde Kuzey Irak ve Suriye’ye müdahale imkanı bulmuştur. 

e) Kürt gençleri, Sosyalizme göre “lümpen proletarya” statüsünde olan ve hegomonik güçler tarafından kullanılmaya elverişli bir mikro milliyetçi sınıf halini almıştır. 

f) Türkiye Cumhuriyeti’nin, dağ macerası yüz yıl da sürse böyle bir kuvvetin getireceği belaları def edecek gücü vardır. 

g) Apo da ilk düğmenin yanlış iliklenmesinden kaynaklanan bu açmazın farkındadır. 

h) Apo en azından Türk uluslaşmasının sınıflardan değil, “ümmetten millete” doğru gerçekleştiğinin ve günde 5 vakit tazelendiğinin, yılda 1 ay da revize edildiğinin farkındadır.

 (Hiçbir ideolojide 15 saat aç kaldıktan sonra birlikte iftar yapılan bir endoktrinasyon yoktur.)

Bütün bunlara bağlı olarak Apo, dilinin altındaki baklayı çıkarmakta ve aşırı milliyetçi savruluşun sonucu olan “ayrı ulus devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist (ana dilde eğitim filan) çözümlere” kapıyı kapatmaktadır. 

Yukarıda 4., 5., ve 6 Maddlerde yer alan “Türk-Kürt ittifakı, ve bunu bozan “Cumhuriyet tek tipçiliği” gibi tuzaklı ifadelerin yarattığı şüphe bulutunu dağıtan bu net yaklaşım, tıpkı 3. Maddede yer alan “PKK’yı fesih gerekçesi” kadar açık bir teslimiyeti ifade etmektedir. 
Bu tarihten sonra hiçbir Apocu’nun özeklik, federasyon, konfederasyon gibi Irak’ta ve Suriye’de peşine düştükleri idari ve siyasi modellere özenme ve bundan bahsetme hakkı kalmamıştır. 

Bunun Kürtler için bir kayıp değil kazanım olduğunu da tarih yazacaktır. 

Türkiye’nin batısı eğer, kedi köpek ve akıllı telefon manyaklığından kurtulup da Atatürk’ün 1923’ten sonra yaptığı gibi madalyalı kampanyalarla demografik dengeyi tesis edemezse zaten bu konuştuklarımızın hiçbir anlamı yoktur. 

8- Öcalan (8. P): “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.” 

Apo, bir sonraki paragrafta, yine şifreli konuşmaktadır. 

a) Kimliklere saygı,
b) Kendilerini özgürce ifade etme,
c) Demokratik anlamda örgütlenme,
d) Sosyo-Ekonomik ve Siyasal yapılanma hedefi. (Mesela? “Benim de bir devletim olsun” mu?) 
e) Bunun için Demokratik toplumu ve DEM’i korumak zorundadır 

Kimliklere saygı diye başlayan paragraftan çıkabilecek sonuçlar bunlardır. Evham yapıyor da olabilirim, ama benim bildiğim Apo, bu cinlikleri yapabilecek kadar deneyimli bir teröristtir. 

***

9- Öcalan (9. P): “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz.” “Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.”

Apo, PKK’nın feshini bir şarta bağlamamıştır, ancak Cumhuriyetin ikinci yüzyılını, “demokrasiyle taçlandırılma” şartına bağlamıştır. Masum bir temenni olarak da görülebilir, sinsi bir şifre olarak da okunabilir. 

Aksi takdirde, Apo ikinci yüzyılın;

a) Kalıcı ,
b) Kardeşçe,
c) Sürekli olamayacağını, tavsiyeyle tehdit arasında dillendirmektedir.

Sistem arayışlarından ve gerçekleştirme çabalarından vazgeçildiğine dair bir belirti yoktur. Sadece artık silahlı mücadele değil, demokratik uzlaşma yolu, “temel yöntem” olarak benimsenecektir. 

***

10- Öcalan (10. P): “Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.”

Apo ayrıca, ikinci yüzyılın da adını koymuş, “Barış ve Demokratik Toplum Dönemi”nin dili hakkında da geliştirme önerisinde bulunmuştur. Oysa bu isimler, İmralı mahreçli, kanlı dönemi hatırlatan, etnik partilere isim olmuş mottolarıdır ve bundan sonra konuşulması bile lükstür.

***

11- Öcalan (11. P): “Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.”

Sayın Bahçeli diye başlayan paragraftaki “Tüm gruplar silah bırakmalı” çağrısı ve bunu takip eden “PKK kendini feshetmelidir” çağrısı gayet açık ve nettir. 

Yukarıda satır aralarında kırılan cevizleri ayıkladıktan ve ortaya çıkabilecek istismar alanlarını mantar panomuza zımbaladıktan sonra süreci dikkatle takip etmeye devam edebiliriz. 

***

12- Öcalan (12. P): “Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”
Ortak yaşama inanan ve çağrıma kulak veren tüm kesimlere selamlarımı iletirim.”

“Birlikte yaşamaya inanan” ve “çağrıya kulak veren” tüm kesimlerin selamlanması, çağrıyı kuvvetlendirmiştir. Ancak bu durum, önceki maddelerin şifrelerle ve tuzaklarla süslendiği gerçeğini değiştirmez. 

Hayır olsun diyelim. Şu silahlar bir bırakılsın hele… 
Biz bugüne kadar teröristten hiç korkmadık. Kravatlılar varken keleşten doçkadan tarafa hiç bakmadık. 
O işin erbabı vardır. 

Biz şimdiki hallik, siyasilerden ve kalem ehlinden sorumluyuz. 

Askerlik yapıp vergi verdiğimiz, bekâ yollarında çile çektiğimiz ve sınır boylarında vurulup düştüğümüz Devletimize… 

Bir çay bile ısmarlamadığımız Devlet Bey’e güvendiğimiz kadar güvenmek istiyoruz..

Şükrü Alnıaçık
28 Şubat 2025

Yorumlar