Anadolu’nun Kalbinde: Bünyan Yolculukları – 2. Bölüm Sarımsaklı Barajı ve Erciyes’in GölgesindeSeyit Burhanettin AKBAŞ – Yazdı
---
📰 Anadolu’nun Kalbinde: Bünyan Yolculukları – 2. Bölüm
Sarımsaklı Barajı ve Erciyes’in Gölgesinde
Seyit Burhanettin AKBAŞ – Yazdı
---
🟫 SPOT:
Erciyes’in gölgesi Sarımsaklı Vadisi’ne düşerken, suyun sessizliğiyle konuşan bir coğrafya var orada.
Bir yanda barajın mavisi, diğer yanda toprağın bereketi.
Ve hepsinin ortasında; insanın, doğayla kurduğu kadim dostluk...
---
Erciyes’in Eteğinde Başlayan Yol
Günün ilk ışıkları Erciyes’in doruklarını gümüş gibi parlatıyor.
Ben ise Bünyan’a doğru yola koyuluyorum.
Dağın heybeti, yolun kıvrımlarıyla yarışıyor sanki.
Her dönemeçte, Anadolu’nun kalbinde olduğumu yeniden hissediyorum.
Sarımsaklı Vadisi’ne inmeden önce durup uzunca bakıyorum:
Bir yanda dağ, bir yanda su, arada bin yıllık taş köyler…
Burası sadece bir coğrafya değil, aynı zamanda bir ruh hâli.
---
Suyun Hikâyesi
Sarımsaklı Barajı, Bünyan’ın can damarı.
Eskiden bu vadiden geçen dere, köyleri beslerdi; şimdi baraj, hem suyu hem hikâyeyi topluyor.
Balıkçıların sabahın erken saatlerinde attığı ağlar, suyun üstünde inci taneleri gibi parlıyor.
Yanıma yaklaşan yaşlı bir balıkçı gülümseyerek diyor ki:
— “Suyun bereketi balığa, balığın bereketi insana geçer oğul.”
Bu söz, Anadolu’nun bin yıllık denge anlayışını özetliyor.
Toprak, su ve insan; biri eksik olursa diğerleri de susar.
---
Baraj Kıyısında Bir Kadın ve Toprak
Köy yolunda ilerlerken bir kadın görüyorum.
Elinde orak, sırtında çuval…
Barajın kıyısındaki tarlada ot yoluyor.
Yanına gidip selam veriyorum.
“Ne ekiyorsunuz?” diyorum.
“Her şeyi,” diyor gülerek. “Toprak ne isterse onu.”
O cevapta hem tevekkül hem bilgelik var.
Bir tohumun yeşermesi için sadece su değil, dua da gerek.
Sarımsaklı Vadisi’nde toprağa karışan her dua, rüzgârla Erciyes’e doğru yükseliyor sanki.
---
Erciyes’in Sessiz Tanıklığı
Erciyes Dağı, Kayseri’nin sadece sembolü değil, sessiz tanığıdır.
Bin yıldır bu ovaya bakar, karını verir, suyunu gönderir, rüzgârını yollar.
Onun eteğinde yaşayanlar, dağa bir dağ gibi değil; bir dost gibi bakar.
Bünyanlı bir çobanla konuşuyorum:
— “Erciyes bize babadır,” diyor.
— “Biz onun eteklerinde büyüdük, onun karıyla su içtik.”
Bu söz, Anadolu insanının doğaya karşı duyduğu vefayı anlatıyor.
Batı’da doğa fethedilecek bir şeydir; bizde ise doğa, hürmet edilecek bir varlıktır.
---
Su, Taş ve Zaman
Sarımsaklı’nın suları, eski taş köprülerin altından geçerken tarih fısıldıyor.
Köprü ayaklarında yosunlar, zamanın sabrını anlatıyor.
Su, taşı aşındırıyor ama silmiyor; tıpkı zamanın insanı olgunlaştırdığı gibi.
Bir an durup kendi kendime düşünüyorum:
Bu topraklarda insan da taş gibidir.
Yıpranır ama yıkılmaz, susar ama unutmaz.
---
Bir Bardak Su ve Gönül Hali
Bir köy evine uğruyorum.
Kapıyı çalan yabancıya, ev sahibi hemen bir bardak su uzatıyor.
“Yoldan gelenin hakkı sudur,” diyor yaşlı kadın.
O suyu içtiğimde sadece susuzluğum değil, yorgunluğum da diniyor.
Bu topraklarda su, hayatın simgesi kadar merhametin de simgesidir.
---
Son Söz
Günün sonunda Erciyes’in gölgesi yeniden Sarımsaklı’nın sularına düşüyor.
Baraj yüzeyinde altın sarısı bir ışık dans ediyor.
Köylerin bacalarından tüten duman, akşam ezanına karışıyor.
O an anlıyorum ki:
Bu topraklarda her şey bir denge üzerine kurulmuş.
Su kadar sabır, toprak kadar vefa, dağ kadar sükûnet gerek.
Ve Anadolu’nun kalbi, işte bu sessizlikte atıyor…
---
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen görüş ve düşüncelerinizi buraya yazınız.