Şehre Gidiş / Ayhan Mutlu Hocamız yazdı


ŞEHRE GİDİŞ (KAYSERİ) 
Akşam şehre gidileceğini duyunca “ana gız nolur bende seninle geleyim” diye çocuk yalvardığında, ana; bazı şartları saydıktan sonra“olur” demek zorunda kaldı. Sabah ezanıyla çocuğu iteleye iteleye anası zor kaldırdı “haydi bakayım ayakyoluna git, elini yüzünü yıka gel de gitmeden, tarhana aşımızı içelim” derken ana gazocağını yakmaya uğraşıyordu. Bu vakitlerde hiç kalkmamıştı, ilk defa şehre gideceğinin heyecanı vardı. Ablasını hastanede biberci mi? Ne, bir doktor ameliyat etmiş onu ziyarete gedecekler. Daha sonra öğrendi ki bu doktor; öhö diyeni tahlil mahlil yapmadan ameliyat masasına yatırırmış, iç organlara bakar, hastalık bulamaz ise “açmış iken hiç değilse apandisitini alayım” dermiş. Çocuk evin avlusunda sokağa çıkış kapısına yakın tuvalete giderken; baba aşağı kattaki ahırın kapısını açınca çeşit çeşit güvercinler dışarı fırladı. Bir kısmı suvaşların Ali’nin (İbrahim Yıldırım’ın babası) çinko damına konarken, bir kısmı Duran ustanın (Süleyman yıldırım’ın babası) damına, kumrular da kendi damlarına konarak ötmeye başladı. Tuvalete girince kapı önünde sohbet eden lilifer sitti ile İhsan Hocanın konuşmalarına kulak verdi. “altı kazanım, yedi tane tasım var bize ne var lilifer” diyordu İhsan hoca. Elini yüzünü yıkamak için suvaşların Ali’nin evinin altındaki mahalle çeşmesine gittiğinde; Halil Emmi atlarını sularken “yiyenim ablana selam söyle” dedi. Fazla oyalanmadan suyu yüzüne çarpıp ağabeylerinin giyemediği giysilerden, kendince en güzel olanlardan bir takım oluşturdu. Otobüs kaçar endişesiyle acelece çorbadan tahta kaşıkla, birkaç kaşık atıştırdıktan sonra; ana çarını bürünüp evdekilere gerekli açıklamaları yaparak yola çıkarken, Kör Meryem’le kapıda karşılaştı, “Allah gızının iyiliğini versin, güle güle gidin hayırlı haberlerle dönün inşallah” dedi. Fidaverdinin Memet beyin kapısından Derviş ağa mahallesine aşağı yöneldiklerinde, Bayram çavuşların Fevziye “komşu bir ihtiyacınız olursa bana haber vermez iseniz gücenirim, Allah yolunuzu açık eylesin” diye uğurladı. Tıtıların, firekkızının kapısından geçtikten sonra Dadaş emmi eşeğini çullarken dar sokakdan, yanından geçtiler. Bayırdan aşağı düşmesin diye çocuğun elini anası sıkı sıkı tutuyordu. Çarşıya varıp otobüse ana oturdu, çocuğu kucağına aldı. Şoför Sarı Memet direksiyonda muavin koca uzun demiri otobüsün önündeki anahtar deliği gibi yere sokarak bir kere çevirdi araba hır hır dedi çalışmadı, iki üç denemeden sonra motor büyük gürültüyle çalışmaya başladı. Otobüsün içi ve üzeri Bünyan’ın çuval çuval Zonguldak fasulyesiyle doluydu. Belediye otobüsü çakıllı yollardan, kasislere düşe çıka yol alırken, arkada büyük toz bulutu oluşturuyordu. Erken saat olduğundan; Malatya, Sivas ana yolundan gittikleri halde nerede ise hiç araçla karşılaşmadan, şehir uyanmadan Hunat Camisinin yanındaki Bünyan garajına vardılar. Araba uzaktan görünür görünmez Zonguldak fasulyesinin tadını bilen alıcılar arabaya hücum etti. Kısa zamanda bir araba dolusu fasulye kapanın elinde kaldı. Ana çocuğun elinden tutarak sebze meyve halinin yanından meydana dönerlerken; çocuk ilk defa şehre gelmenin şaşkınlığı içinde faytonlara, dükkânlarını açmaya çalışan insanlara, orduevine ve yanındaki askeri hastaneye, hükümet konağına, meydandaki saat ve yanındaki Atatürk anıtına bakarken kurşunlu camisini geçtiler. Düven önündeki koca çınarın sağına dönünce şehir bitti. Sağ taraf tek veya çift katlı evler sol tarafta tarlalar. Taa uzakta bakırcı, sobacı ve demircilerin dükkânları görülüyordu. Sabahın erken saatinde siitci diye elinde koca güğümle adam süt satıyor, onlarca fayton atların parke taşlardaki nal sesleri yankı yapıyor. Kayseri devlet hastanesi yazan taş binanın önüne vardılar. Görüş öğleyin, daha çok erken ana kızını pencereden de olsa görebilme ümidiyle gözü pencerelere. Çocuk ilk defa gördüğü simitçiye bakıyor. Ana yer misin? Dediğinde çocuk yerim anlamında başını sallıyor. Hastane görevlileri, hasta ve hasta yakınları gelmeye başladı. Sırtında sarı bronz kapla limonata diye bağıran, arkasından dondurman kaymak diyen adamlar geldi gitti. İleride ki tren istasyonundan; tren düdüğün tiz sesi sabahın ilk saatlerinde kulakları çınlatıyordu. Çocuk için her gördüğü ilk. Vaktin nasıl geçtiğinin farkında bile değil. Ana“oğlum aman buradan hiçbir yere ayrılma, çocukları içeriye almazlar, beni burada bekle” diyerek görüş zamanı içeri girdi. Ablası günlerdir görmediği küçük kardeşini özlemiş olacak ki beti benzi geçmiş, ameliyatlı yerini tuta tuta geldi. Çocuğa hasretle sarıldı, kokladı. Otobüsü kaçırırız endişesiyle daha fazla duramadan, vedalaşarak, şehrin kalabalığında Hunat Camisinin yanındaki Bünyan garajına hareket ettiler.
Bünyan’lı küçük çocuğun ilk defa gördüğü o zaman ki şehir gözlerinin önünden hiç gitmiyor.

Yorumlar