1872 yılında Bünyan'da ve Gergeme'de oda sahipleri


1872 YILINDA BÜNYAN'DA ODA SAHİPLERİ
Cami Kebir Mahallesi: Uzun sok.
Gazi oğlu Mustafa.
Cami Kebir Yolu.
Türkmen oğ.Mahmut,
 Hacet oğ.Mehmet,
Hacet oğ.Mustafa efendi,
 Abdi Efendi oğ.Mustafa,
Mustafa BaşOğlu Ali,
Odacı oğ.İbrahim,
Gedikli oğ.Ömer.
Civelek sokağı:
Civelek oğ.Hüseyin,
İbrahim Çelebi oğ.Osman,
Ali kahya oğ.Mehmet
Fırıncı oğ.Baki,
Emirze oğ.Duran,
Çelebi oğlu Duran Efendi.
Sadık Ağa Sokağı:
Çeri oğ.Seyfullah,
Hacı Mahmut oğ.Süleyman.
İbrahim Bey Mahallesi,
Derviş Ağa sokağı: 
Mahmut kalfa oğ.Halil İbrahim,
Kara oğ.İbrahim,
Kara oğ.Hacı Halil,
Tiryaki oğ.halis Ağa,
Tiryaki oğ.hacı Ahmet Efendi,
Tiryaki oğ.Şaban,
 Derviş ağa zade Ali Bey,
Mehmet ağa zade Halit ağa,
 Kadir Efendi oğ.Mehmet Efendi,
Hacı Bey oğ.Halit,
Baş oğ.Osman,
 Baş ağa oğ.Süleyman,
Sarı Ali oğ.Hanifi,
Kürt Ali oğ.Hüseyin,
Kör ağa oğ.hasan.
Derviş ağa mahallesi Çarşı Cad.
Mavi zade Hafız Efendi bin Osman.
Balacın Sokağı:
Altı baş oğ.Ahmet,
Kulak oğ.Hacı bin İsmail,
Kayıkçı oğ.Mustafa,
Seyit Ali oğ.İbrahim,
Eyüp oğ.Halil,
Şarlı oğ.Ömer.
Kınıklı Sokağı:
Bahadır oğ.Kirakim,
Hoca oğ.Abdullah Efendi
 Taflı oğ.Bayram Bey,
Taflı oğ.Hacı Hasan,
Derviş Efendi oğ.Hasan Efendi,
Arzuman oğ.Aragil Kalfa,
 Bürüngüzlü Hacı Ali Efendi.

GERGEME'DE ODA SAHİPLERİ
Emrullah oğ.Mustafa,
Osman Efendi oğ.Mehmet efendi,
Bezirci oğ.Hacı Seyit,
Bezirci oğ.Mustafa,
Hamdi oğ.Ali,
Hacı Ömer oğ.Mustafa,
Loğmen oğ.Loğmen,
Deli Hasan oğlu Zevcesi Keziban,
Molla Abdullah oğ.Bekir,
Kör Hasanoğlu Hasan,
Molla İbrahim oğ.Şeyh İbrahim,
Arap oğlu Ali,
Bezirci oğ.Şaban Çavuş,
Emrullah 0ğ.Süleyman,
Tatar oğ.Ali,
Kırzı oğ.Osman,
Selahattin oğ.Şahabettin,
Tatar oğ-Ahmet,
Danagöz oğ.Ahmet.
Kaynak: Hüseyin Cömert Hocamın notları



ANADOLU'DA ODA GELENEĞİNİ ANLAMAK İÇİN AŞAĞIDAKİ YAZIYI OKUMALISINIZ.
KONYA KÖYLERİNDE ODA GELENEĞİ
Artık ilimizde köy kelimesinin yerini mahalle aldı bundan dolayı yerleşik ve son derece insani bir kültürel geleneğimizi ele alıyorum bugün: köy odaları.

Köylerimizde odaların kullanım amacı çok çeşitlidir, bunlardan en önemlisi şu üç türüdür: Gençlerin akşamları oturup sohbet etmeleri, Yaşlıların bir araya gelip sohbet etmeleri, Köye gelen yabancıların misafir edilmesi.

Konya merkez ilçelere ait köylerde bu üç amaca yönelik odalarda köy sorunlarının çözümü gibi tarihte kalmış bir gelenek artık şimdi görülmüyor. Bu odalar en fazla yukarıdaki guruplar için çay ve sohbet ortamı ve bazen sazlı toplantılara mekan oluyorlar.

Konya’ya sonradan yani son iki yüz yılda yerleşen köylerde her köyde bir oda bulunmasına rağmen daha eski köylerde her aşiret ve oymağa ait bir oda vardır.

Yörük ve Kırmanço kökenli halkımızın yaşadığı köylerde her köye bir oda yapılmıştır. Bu odalar hem yabancıların ibatesi hem de eskiden köy sorunlarının halli hedeflenerek yapılmıştı. Ancak şimdi artık resmi ve modern muhtar odaları bunların yerini almıştır. Yörük ve Kırmanço köylerinde yabancıların kalabileceği bir oda bugün de mevcuttur.

Türkmen köylerinde ve eski Konya’nın yerlisi köylerde her obanın bir odası vardır. Mesela İsmil ve Büyük Aşlamayı örnek verecek olursak İsmil eski Konya yerlisi bir köy, Büyük Aşlama da sonradan yerleşen bir Türkmen köyüdür. Bu iki kategoriye dâhil köylerde aşağı yukarı her iki eve bir oda düşmektedir.

Bu odaları halk iki adla anıyor: havlunun dışındaki tam bağımsız odalar ki havluya bitişik duvarlı ama kapısı sokağa açılan hariciye odaları ve kapısı içeriye yani havludan girilen dâhiliye odaları.  Bu odaların içi şark tipi tefriş edilmiştir. Ayrıca tek kat olan odalara tahtani, çift kat olanlara ise fevkani derlerdi.

ODA, ANADOLU’DA TÜRK MİSAFİRPERVERLİĞİNİN TECELLİ ETTİĞİ YERLERDİR.

Benim gezdiğim Konya ovasının tüm köylerinde odalar vardır ama her evde bir oda vardır, akşam  kalmanız gerekince hangisine varsanız buyur ederler ve yemek verirler hatta çoğunda ev sahibi de yemeği sizinle yer, sabahleyin kahvaltınız gelir.

Bu odalar misafir yoksa gençlerin sohbet etmeleri için de hizmet verir, yaşlılar içinde ayrı odalar bulunur, genel olarak Konya ovası köylerinde hiç kahvehaneye rastlamadım ama her köyde düzenli olarak kapısı dışarı yani esas sahibinin evinden ayrı olarak sokağa açılan, özel helâsı, banyosu (yüklük altında) bulunan odalar vardır.

Oda işletmek babadan Oğul’a geçen bir gelenektir; Baba vefat edince oğlu bu hizmeti sürdürür. Yani vasiyetle bu iş devam eder. Bu oda hizmeti Dünyanın hiç bir yerinde yoktur, işte Türklere bunun için Misafirperver denmektedir.

Konya ve ilçelerinin tüm köylerinde bu tür odalarda kaldım, olağanüstü bir hizmet veriyorlar; Akşamları kendileri ne yerse misafire de getirirler, sabahları da kahvaltıda  zaman zaman evde bile bulamadığın zengin sofralar açılır.

Çocukluğumuzdan beri oda kelimesi bizim anlattığımız anlamda kafalarımızın içinde vardır, bununla ilgili bazı tabirler şöyle; Seni oda da beklerler, Köy Odası, Oda da bu gün kim vardı?

Odalarda özellikle kış mevsiminde hareket ve kalma durumu daha yoğundur, buraların bedava müşterileri genellikle satıcılardır. Bu esnaf gurubu elleri boş olmadan odaya varırlar ve bedava hizmetten yararlanırlar.

Son yıllarda yapılan odalar tek katlı ve tüm müştemilatı içinde olarak tasarlanmaktadır. Hâlbuki eski odalarda bir de alt kat bulunurdu ve yolcu buraya atını, eşeğini bağlardı. İki katlı odalar genellikle dağlık yerlerde gözlenmektedir. Mesela Konya merkeze bağlı Sefa köyde ve Kadınhanı ilçesine bağlı Söğütözünde bu tür oda halen vardır.

 İLK ODAYLA KARŞILAŞMAM

2002 yılında Karatay ilçesi Ağsaklı köyüne (Obruk) varmıştık, akşama yakın bir evin havlusunda ev sahibine satış yaptıktan sonra, ev sahibi bize; kalacak yeriniz yoksa odamız var buyurun, dedi, ben de kalırsak inşallah dedim. Hanımla beraber o akşam orada kaldık, o ev sahiplerini asla unutamam. O ev sahibesinin kırk yıllık dost gibi bizim hanımla yakınlık kurması, ev sahibinin de ilk gördüğü bir satıcıyı odaya buyur etmesi az görülür insani davranışlardandır.

Ağsaklı köyü halkı Anadolu geleneklerinin en iyi yaşandığı Obruk bölgesi köylerindendir. En iyi bilinen odası Hasibe ablanın odasıdır, oğlu Ali Fuat Arı tarafından yürütülen odacılık tam bir emsal teşkil etmektedir. Oda sorulduğunda bu oda gösterilir ve misafir atını arabasını evin önüne çeker, bunu gören Hasibe teyze hemen çocukları harekete geçirir ve derhal kış ise soba yakılır ve sıcak yemek gelir.

Mesleğim gereği 25 yıl Konya merkez ve ilçe köylerini gezdim ve yüzlerce odada kaldım birçok oda ve oda sahibiyle tanıştım. Eğer akşama yakın bir köyde iseniz mutlaka size bir buyur eden bulunur.

ÖRNEK BİR KÖY: ÖRNEKKÖY!

Farklılıklar ne güzel bir zenginliktir. Çeşitli yemek kültürlerinin, müzik geleneklerinin,  giyim-kuşam adetlerinin yan yana barış içinde birbirini etkileyerek yürümeleri ne hoştur.

İnsanları sömürmeden, özellerine karışmadan, inançlarına müdahale etmeden, giyim kuşamlarına el atmadan çeşitli medeniyet ve milletleri bir arada tutabilmek ne büyük bir zaferdir. Bunu dünyada tek başına başaran bir tek devlet çıkmıştır; Osmanlılar!

Osmanlıların son, cumhuriyetin ilk dönemlerinde Anadolu’ya sıkışmış Türk milleti birbiriyle kaynaşmak için daha fazla imkâna kavuşmuştu. Doğudan getirilen Kürt kardeşlerimizle dağların başından, sürülerinin peşinden alınıp getirilen Yörük kardeşlerimiz yan yana ova köylerine dizilmişlerdi. Kendilerine ovanın en mümbit toprakları bol miktarda verilmiş ekip kaldırmaları için serdedilmişti. Ayrıca mallarını otlatacakları geniş meralarda onları bekliyordu.

Bu durum en fazla iç Anadolu’da özellikle nüfus oranının az olduğu Konya yöresinde göze çarpıyordu. Kulu’dan Karamana kadar Akşehir’den Ereğli’ye varış yukarıdaki gibi bir yerleştirme söz konusu olmuştu. Kendi içinde de en büyük yoğunluk Konya’nın kuzey ve batı ilçelerinde dikkati çekiyor; buralarda adeta bir Kürt, bir Yörük, bir Türkmen köyler dizilmişti.

Daha da ötesi ve örnek bir olay olarak Kadınhanı’na 75 km mesafede Polatlı yolu üzerinde, Altınova üretme çiftliğinin arkasındaki Örnek köy adlı köye Yörüklerle Kürtler iç içe yerleştirilmişler ve huzur içinde yaşamaya başlamışlardı.

Aynı kahvehanede aynı masa etrafında çaylarını yudumlarken sohbet eden, aynı camide ibadet edip Allaha yakaran ve aynı okulda okuyan çocukları bir arada tutan ve kaynaştıran İslam’dan başka ne olabilirdi?

Bir “Altun Can Hatun” Timsali: Topal Havva Teyze!

Seyyah ve seyyar bir tüccar olarak dükkânımı kamyonuma yükleyip 25 yıl Konya ve çevresinde ev ev, köy köy, belde belde dolaştım, çoğu zaman yanımda hayat arkadaşım da bana eşlik ederdi. Bu ticari seyahatlerimizde çok insanlarla alışverişten dostluğa geçtiğimiz olmuştur işte bunlardan birisi de Bir “Altun Can Hatun” Timsali: Topal Havva Teyzedir.

Köylerin harmanı Ağustos ve eylül aylarıdır. Bu aylarda yıllık üretimlerinin meyvelerini toplarlar, alırlar ve satarlar, her yerde bir hareketlilik olur. Esnafın yüzü bu aylarda güler. Harman alış verişi meşhurdur: Ekim ayında başlayan bu alış veriş Hazirana kadar sürer ve esnaf, çiftçi-köylü halka harmana mallarını satar onlarda o aylarda borçlarını öderler.

Öyle bir günde vardık Örnekköye, 2005 yılı bir sonbahar ikindisi. Evlerin önü ve havlular buğdaylarla kaplıydı. Kamyonumuzla dört evin ortası bir sokağa vardık, çayırların üzeri mahsullerle doluydu. Kadınlar güneşten korunmak için duvarın gölgesine oturmuşlardı. Kamyonumu uygun yere park ettim ve neler sattığımızı anons ettikten sonra indim arka tarafı açtım. Hanım da yanımdaydı o yerde kaldı ben arabanın içine çıktım malları düzeltmeye başladım.

Kadınlardan birisi: “haden baalım düggan evinize geldi” dedi. Hepsi alış veriş yaptılar ve dağıldılar bu arada yerden kalkmakta zorlanan, biraz kilolu bir teyze dikkatimizi çekti. Genelde topluma hâkim bir tarz ve tavrı vardı. O da bizim hanımın getirip götürmesiyle alacağını aldı vereceğini verdi. Alış-veriş sırasında her hareketi ve sözünde bir asalet seziliyordu, konuşmasını biliyordu; kısa zaman içerisinde bana “Mükremin’im” hanıma da “Fadime’m” demeye başlamıştı.

Esas asalet bundan sonra geldi, tam öğlen vaktiydi, çalışmış ve acıkmıştık. Örnekköy diğer köylerden başka bir açıdan daha fark ediliyordu: köyde iki tane et lokantası ve bir etli ekmek fırını vardı ve harıl harıl çalışıyorlardı. Aklımda hanıma bir kuzu pirzola ikram etmek vardı açıkçası. Ama olmadı.

Bir “Altun Can Hatun” Timsali: Topal Havva Teyze, Fadime’m! diye seslendi gördüğün gibi ben fazla hareket edemem gel eve gidelim, sen mutfağa gir ne canınız isterse pişirin, Mükremin’im ve Ömer amcanla birlikte yeriz, dedi.

Havva teyze aslında topal değildir, ancak biraz kilosundan dolayı rahat hareket edememektedir. Kendisi Mustafa Yıldız Doğan’ın dünürü, Ziraat Mühendisleri Odası Konya Şubesi Başkanı Sayın Celil Çalış’ın annesidir. Osmaniye taraflarından 1950’lerde Konya’ya yerleşen son Yörüklerden olan Havva teyze aslında hepimizin annesi olan bir asalet timsalidir.

Hiç unutamam yine Örnekköyde bir ramazan günü kapı kapı dolaşıp satış yapıyordum ve orucu nasıl ve nerede açacağımı düşünüyordum. Son müşteriye durduğumda ezana iki dakika vardı, alış veriş bitti ben tam ikilem içindeyken ve arabanın arka kapağını kapamaya yeltenirken ensemde bir el “haydi eve gidiyoruz” dedi, bu son müşteriydi ve ilk defa görüşüyorduk. Bu teklif ve teklifin şekli bile Anadolu insanını anlatmaya yetiyor.
Mükremin KIZILCA, KONYA KÖYLERİNDE ODA GELENEĞİ
Kaynak:
http://www.rasyonelhaber.com/makale/1768/konya-koeylerinde-oda-gelenegi

Yorumlar