Kayseri Fıkraları üzerine bir araştırma / Seyit Burhanettin Akbaş




---

Kayseri Fıkraları Üzerine Bir Araştırma

Halk edebiyatı, ucu bucağı olmayan ve zamanla genişleyerek zenginleşen bir kültür hazinesidir. Sözlü geleneğin taşıyıcısı olan bu alan, geçmişten devralınan motiflerin, günümüz insanının bakış açısı ve sosyal deneyimleriyle birleşmesi sonucu sürekli bir dönüşüm içindedir. Halkın duygu, düşünce, mizah anlayışı ve toplumsal hafızası bu ürünlerde açıkça görülür.

Fıkraların Kökeni ve İşlevi

Fıkra kelimesi Eski Türkçedeki “külüt–gülüt” adı verilen kısa hikâyelerden türemiştir. Bu kısa anlatıların da tıpkı masal ve hikâyelerde olduğu gibi kahramanları, mekânı ve zamanı vardır. Aslında her insan biraz filozof, biraz öğretmen, biraz da mizah ustasıdır. Günlük hayatta yaşanan, kısa, düşündürücü ya da güldürücü bir olayın halk arasında ağızdan ağıza dolaşarak kalıcı hâle gelmesiyle fıkra ortaya çıkar. Sayısız olay yaşanmasına rağmen yalnızca halkın değer verip hafızasında tuttuğu ve nesilden nesile aktardığı olaylar fıkra niteliği kazanır.

Fıkraların toplumsal bir ihtiyacı karşıladığını gösteren çarpıcı örneklerden biri, bir köylü ile Alman arasında geçen hikâyedir. Köylünün eşeğiyle pazara odun taşırken çektiği sıkıntıyı gören Alman, odunların sadece yere yıkılması için yüksek bir ücret önerir. Köylü ise “Ben bu odunu insanların işine yarasın diye kestim” diyerek teklifi reddeder. Tıpkı odun gibi fıkra da “boşuna” değildir; toplumun duygularına, düşüncelerine ve sosyal ihtiyacına karşılık verir.

Toplumsal Hafıza ve Psikoloji

Fıkralar toplumun psikolojisini yansıtan güçlü birer hafıza aracıdır. Nasreddin Hoca fıkralarının Türk dünyasının en uzak köşelerine kadar yayılması, anlatım farklılıklarına rağmen ortak bir zekâ, mizah ve davranış kalıbına karşılık gelmesi bu yüzdendir. Olumsuzlukların üstesinden gelmek için toplum, mizahın iyileştirici gücüne sığınır. Örneğin Aksak Timur ile Nasreddin Hoca’nın aynı dönemde yaşamamış olmalarına rağmen aynı fıkra içinde buluşturulması tamamen toplumsal hayal gücünün bir sonucudur.

Kayseri fıkralarında da benzer bir psikolojik işlev görülür. Özellikle ticaret hayatında kurnaz Ermeni ve Yahudi tüccar tiplemelerinin karşısına Kayserili karakterinin konulması, toplumun kendine özgü bir üstünlük algısı geliştirme çabasını yansıtır. Kayserili tipi, zeka, kurnazlık, hazırcevaplık, ticarette ustalık, para ve kazanca düşkünlük gibi özelliklerle temsil edilir.

Gülme, Rahatlama ve Yergi İşlevi

Fıkralar bir yandan gülme ihtiyacını karşılarken diğer yandan toplumdaki gerginlikleri hafifleten bir “rahatlama mekanizması” işlevi görür. Gazete kültüründe günlük fıkra arayışı bu ihtiyacın modern bir yansımasıdır. Gerçek ya da hayalî kahramanların bir araya geldiği bu anlatılarda bazen coğrafyalar aşılır; Karadenizli ile Kayserili’nin aynı fıkrada buluşması tamamen hayal gücünün bir ürünüdür.

Ayrıca fıkralar, yaşanmış olaylara dayanarak hazırlanan yerel mizah ürünleri olarak da karşımıza çıkar. Kayseri’de şehirli–köylü, üst kültür–alt kültür gibi sosyal kategoriler arasındaki farklar bu tür fıkraların oluşmasına zemin hazırlamıştır. Kayseri köy fıkralarında köylü, Avşar, Çerkez, Kürt, Yörük gibi yerel kimlikler yer alırken şehir fıkralarında esnaf, Ermeni, Yahudi, Karadenizli gibi gruplar öne çıkar.

Kayseri Fıkralarında Tiplemeler

Kayserili Tipi

Kayseri fıkralarının ana karakteri, özel bir isimle değil “Kayserili” adıyla anılan uyanık tiptir. Gelenekçi, hazırcevap, kurnaz, ticarette mahir, parayı seven ancak cimri sayılabilecek özelliklere sahiptir.

İncili Çavuş

Kayserili fıkralarının en bilinen figürlerinden biri de İncili Çavuş’tur. Halk kültüründen gelen bu karakter, Osmanlı sarayında dahi kabul görmüş bir zekâ ve hazırcevaplık örneğidir. Tipolojik olarak Kayseri’nin Nasreddin Hoca’sı olarak değerlendirilebilir.

Etnik ve Mesleki Tiplemeler

Kayseri fıkralarında Ermeni, Yahudi, Rum, Darendeli ve Karadenizli gibi etnik–coğrafi kimliklerle çizilen tiplemeler önemli yer tutar. Özellikle Ermeni tüccarlar tarihsel dönemde Kayseri ticaretinin belirleyici unsurları oldukları için fıkralarda sıklıkla karşılıklı üstünlük mücadelesi şeklinde tasvir edilirler.

Tarihî Süreç: Ticaret, Ahi Kültürü ve Kayserilinin Dönüşümü

Fıkralarda sıkça yer alan pazarlık kültürü de tarihsel bir arka plana sahiptir. Evliya Çelebi’nin aktardığına göre 16. yüzyılda Kayseri’de ahilerle pazarlık etmek mümkün değildir ve bu durum hakaret sayılır. Buna karşın Ermeni ve Rum esnafla pazarlık serbesttir. Dolayısıyla Kayserilinin bugünkü pazarlık kültürünün Ahi geleneğinden değil, zamanla gayrimüslim esnaflardan geçtiği anlaşılmaktadır.

Cumhuriyet dönemine kadar ticari hayatın güçlü unsurları olan gayrimüslimlerin bölgeden ayrılmasıyla oluşan ekonomik boşluk, Türk Kayserilinin ticarette yükselmesinin önünü açmıştır. Böylece bugün fıkralara yansıyan “ticarette usta Kayserili tipi”nin, esas olarak Cumhuriyet döneminde şekillendiği söylenebilir.

Kayseri Fıkralarının Derlenmesi ve Yayıncılık

Kayseri fıkraları üzerine yapılan çalışmaların temelinde, şehrin zengin yayın hayatı önemli rol oynamaktadır. 1910’da yayımlanmaya başlayan Erciyes Gazetesi ve ardından gelen dergiler, Kayseri folklorunun yazılı kaynağa dönüşmesini sağlamıştır.

Öne çıkan eserler şunlardır:

Kazım Yedekçioğlu – “Övünmek Gibi Olmasın Ama Kayseriliyim” (1972)
Kayseri fıkralarının en bilinen başvuru eseridir.

Mustafa Gümüşkaynak – “Övünmek Gibi Olmasın Ama Kayseriliyim”

Cavit Yeğenoğlu – “Fıkır Fıkır Fıkra”, “Kayseri’de Yaşayan Renkli Kişiler”

Asım Yahyabeyoğlu – “Anılarımda Kayseri”


Bu eserler, 55 yılı aşan Kayseri fıkraları araştırmalarının temelini oluşturur ve modern folklor araştırmacılarına kaynaklık etmeye devam eder.


---

Seyit Burhanettin Akbaş 

Yorumlar