“Sarıkamış Altınbulak, Soğanlı’yı Biz Ne Bilek…”
1914 yılı sonlarında Sarıkamış’ta yaşananlara hangi Türk’ün yüreği dayanır?
Bu soru bile insanın içini titretmeye yetiyor.
Birinci Dünya Savaşı’nın en acı sayfalarından biri olan Sarıkamış Harekâtı, sadece askerî bir başarısızlık değil; aynı zamanda bir milletin hafızasına kazınmış büyük bir insanlık trajedisidir. Enver Paşa komutasındaki yaklaşık 150 bin kişilik Osmanlı ordusu, Rus ordusunu imha etmek amacıyla Sarıkamış’a doğru yola çıktığında, karşılarında yalnızca düşman yoktu. Asıl düşman, kara kıştı.
Eksi 25 dereceleri bulan soğukta, çadırsız, yiyeceksiz, kaputsuz bırakılan askerler; diz boyu karlar altında, Allahüekber Dağları’nda birer birer donarak can verdiler. Sarıkamış Harekâtı 21 Aralık 1914’te başladı ve yaklaşık 25 gün sürdü. Sonuç: 90 bin şehit…
Kurşun atmadan, düşmanı görmeden…
O günleri yaşayanların anlattıkları, yaşanan felaketin boyutunu daha da çarpıcı hâle getirir. Sarıkamışlı bir ihtiyarın şu sözleri, tarihin donmuş fotoğrafıdır adeta:
“Dağlara baktığımızda kar tutmuş çalılıklar görürdük. Sonra anladık ki onlar, kurda kuşa yem olmuş askerlerimizin kemikleriydi…”
Bu milletin hüznünü anlamayanlar, Sarıkamış’ı bilmeyenlerdir.
Yurdun dört bir yanından toplanan, çoğu daha bıyığı terlememiş delikanlılar; yarı aç, yarı çıplak hâlde cepheye sürüldü. Açlık, bit, tifüs ve soğuk birleşince; düşmanla karşılaşmadan on binlerce Mehmetçik can verdi. Kayseri’den Amasya’ya, Çorum’dan Erzurum’a anaların, gelinlerin yaktığı Sarıkamış ağıtları işte böyle doğdu.
Falih Rıfkı Atay’ın şu sözleri ise yaşanan felaketi tarihî bir muhasebeye dönüştürür:
“Eğer Doğu Anadolu bu hatalarla harap olmasaydı, eğer kumandan hatası yüzünden ölen Türkler sağ olsaydı, bugün Yunanlıları denize döken ordular daha güçlü olacaktı…”
Sarıkamış’ı ben, tarih kitaplarından önce Musa Eroğlu’nun yüreği dağlayan ‘Sarıkamış Ağıdı’nda anladım. Bu ağıdın kaynak kişisi, Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesine bağlı Sindel Köyü’nden Kara Zela (Zeliha) Haladır. Onun büyüklerinden duyup söylediği bu ağıt, İmami aracılığıyla derlenmiş; Musa Eroğlu’nun sazıyla tüm Türkiye’nin yüreğine düşmüştür.
Sarıkamış Altın Bulak
Soğanlı’yı biz ne bilek
Bizim uşak göycek gezer
Ağca zıbın, kara yelek
Bu dizeler, Sarıkamış’ın yalnızca Kars’ın, Erzurum’un değil; Kayseri’nin, Avşar’ın, Anadolu’nun ortak acısı olduğunu haykırır. Ruhi Su’nun seslendirdiği ağıtta Avşar evlatlarının Sarıkamış’ta nasıl kırıldığını anlatan dizeler de bunun açık delilidir:
Battın Avşar kazaları
Sarıkamış’ta kırıldı
Gonca gülün tazeleri
Kayserili araştırmacı Ahmet Z. Özdemir (Şeker Ahmet), Öyküleriyle Ağıtlar adlı eserinde Kara Zela Hala’dan derlenen bu ağıdı 17 dörtlük hâlinde kayda geçirmiştir. Özellikle şu dörtlük, yaşanan felaketin özeti gibidir:
Benim korkum Ruslar değil
Kara kışa kurban verdim
Evet…
Bu kadar büyük bir acıyı, bu ölçüde bir felaketi; Kara Zela’nın dediği gibi, yalan dünya kurulalı başka nerede gördük, nerede duyduk?
Hangi eve vardıyısam
Bir gelin var karıyınan
Anadolu’nun bağrına düşen bu ateş, hâlâ sönmedi.
Dileğimiz odur ki Rabbim bu millete bir daha böyle acılar yaşatmasın.
Sarıkamış şehitlerimizin ruhları şad olsun.
S. Burhanettin AKBAŞ
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen görüş ve düşüncelerinizi buraya yazınız.